Bugün bayram…
Biliyorum, herkes bolca cumhuriyetin faziletinden bahsedecek. Hangi şartlar altında kurulduğunu ve geliştiğini anlatacak, Atatürk’e ve arkadaşlarına övgüler düzecek.
Protokol konuşmaları yapılacak;
Sokaktaki insanın pek anlamadığı dilde kavramlar söylenecek, halkın katılmadığı kuru gürültülü resmi törenler düzenlenecek, yarışmalarda dereceye giren öğrencilere plaketler verilecek…
Başlangıçtaki ‘saygı duruşu’ ve ‘istiklal marşı’ bölümü hariç, halkın pek iştirak etmediği “resmi etkinliklerle” kutlama programı yapılacak.
Ve bayram bitecek…
Bazı CHP’li belediyelerin konser, panel, sergi vb faaliyetleri dışında ‘sözde bayram’ kutlanmış olacak! “Sözde” diyorum, çünkü ülkeyi yöneten zihniyetin kerhen yapmak zorunda kaldığı ve yasal zorunluluktan öteye geçmeyen ‘anlamsız’ resmi program uygulamasıyla geçiştirilecek!
Oysa ‘cumhur’ halk demek, ‘cumhuriyet’ halkın egemenliği demek…
Halksız cumhuriyet olmaz, halksız bayram kutlanmaz!
Peki, halk bunun farkında mı?
Hiç sanmıyorum; çünkü anlatmadık, öğretmedik!
1950’den sonra ‘cumhur karşıtı’ iktidarların okulda söylediklerine bıraktık her şeyi…
Sonuç ortada; cumhuriyetin özünü kavrayamamış, kavrayamadığı için de sahiplenmemiş, bilinçsiz halk yığınları çıktı ortaya.
İktidarı, tanrının temsilcisi halifeden alıp, halka teslim eden cumhuriyet rejimine “düşman” kesimler türedi her yanda.
Hatta laik cumhuriyetimize savaş açmış yüzlerce cemaat ve tarikatın yetiştirdiği milyonlarca şeriatçı, yakında zaferlerini ilan edeceklerini ve hilafeti yeniden kuracaklarını alenen dile getiriyorlar.
Hiç şaşırmıyorum! Çünkü biz, halka cumhuriyeti anlatmadık, anlatamadık. Oysa onlar, din üzerinden ‘laik cumhuriyeti’ şeytanlaştırıp, Atatürk’ü put ilan ettiler!
Hâlbuki yapmamız gereken ‘halkın anlayacağı dilde’ basitçe anlatmaktı.
Örneğin kadınlara, cumhuriyet ile hilafet arasındaki farkı, hayatın gerçeklerinden hareketle ve günlük yaşama dayandırarak açıklasaydık, inanıyorum ki hepsi ‘cumhuriyetin askeri’ olurdu.
Şayet hiçbir kadın “ikinci sınıf insan” olmayı kabul etmez!
Sadece kadın hakları bakımından 29 Ekim 1923 tarihini ayıraç kabul edip, öncesinde ve sonrasında neler yaşandığını ‘karşılaştırmalı’ olarak listeleyip, şöylece özetleyebilseydik eğer…
Cumhuriyet’ten önce kadın;
Kocasının kulu-kölesi olan,
Babasının mirasından eşit pay alamayan,
Mahkemede şahitliği kabul görmeyen,
Kuma ya da cariye olan,
Boşanma hakkı olmayan,
Eğitime ve üretime katılımı kısıtlanmış,
Yönetici olamayan, oy kullanamayan,
Giyinimini-kuşamını seçemeyen,
Kocasından izinsiz çalışamayan, seyahat edemeyen,
Yegâne görevi ‘çocuk doğurma’ ve ‘hizmet etme’ olan kadının…
Cumhuriyet’ten sonra;
Kocasıyla eşit,
Mirası ortadan bölüşen,
Yasalar karşısında ayrımsız,
Tek eşli evlilik hakkı olan,
Mahkemede boşanma davası açabilen,
Eğitime ve üretime sonuna kadar katılan,
Seçen ve seçilen,
Yöneten,
Patron olan,
İstediği gibi giyinip, gezebilen…
Velhasıl tüm bu kazanımların biricik sebebinin de Cumhuriyet ve Atatürk olduğunu anlatabilseydik…
Şimdi soruyorum size; kadınlar cumhuriyeti mi, yoksa hilafeti mi tercih eder?
Şüphesiz, ezici çoğunluğu laik cumhuriyetin arkasında saf tutar. Diğer kesimlerin desteğini dahi aramadan, sadece kadınların gücüyle, toplumun yarısı Laik Cumhuriyet’in ‘gönüllü bekçisi’ olurdu.
Öte yandan; akıl ve bilimden, eşitlik ve özgürlükten, çağdaş ve modern yaşamdan, demokrasiden, hukukun üstünlüğünden, evrensel kültürden, ileri teknolojiden yana olan on milyonlarca vatandaşın da Laik Cumhuriyet’in tarafında olacağına hiç şüphe yoktur.
Yeter ki, bıkmadan ve usanmadan, vatandaşı hakir görmeden, basit bir dille anlatmaya devam edelim. Sonuçta, her zaman haklı ve doğru kazanacak; Laik Cumhuriyet daim olacaktır.
Türk Milletinin tarihteki en büyük başarısı olan “Cumhuriyet’in Bayramı” kutlu olsun…
Ve onu milletine hediye eden Atatürk’ün ruhu şad olsun!
