Yoksulluk, yolsuzluk, işsizlik, dünyayı kasıp kavuran, insanı insana düşman eden “korona”, ekonomik sıkıntı alıp başını gitmişken; kurtuluşumuzun ve kuruluşumuzun mimarı Gazi Mustafa Kemal Atatürk ve milli değerimiz kadar değerli andımızla ilgili kararlar, Türk halkının değerlerini aşındırdığı gibi, sinir uçlarını da rahatsız ediyor. Dağlar kadar yüksek milliyetçi olduklarını söyleyenlerin bu olay karşısında sessiz kalışları; ne yazık ki, sermayenin ve iktidar gücünün koruyucuları ve kollayıcıları olduklarını gösteriyor.
Türkiye Cumhuriyeti, Türkler, Kürtler, Zazalar, Araplar, Ermeniler, Rumlar, Yahudiler, Süryaniler, Nasturiler, Keldaniler, Yezidiler, Bahailer, Aleviler, Lazlar, Hemşinliler, Çerkesler, Gürcüler, Arnavutlar, Pomaklar, Gacallar vb. toplumsal grupları bugün itibariyle 98 yıldır bir çatının altında barındırdı ve bu halkları göz önünde tutan Atatürk; “Türkiye Cumhuriyeti’ni kuran Türkiye halkına Türk Milleti denir” dedi. Büyük Atatürk, buradaki “Türk Milleti” ifadesini etnik bir kavram olarak kullanmadığı açık bir şekilde görülmektedir. Asıl “ayrımcılığın”, “bölücülüğün” yukarıda sözü edilen toplumsal grupları Türkiye halkından gören yüce Atatürk’ü kötü göstermek ve Türk insanının varlığını reddetmekle yapıldığını artık görmemiz gerekiyor.
Sosyal hayatta her yeni mevcut olana ilkelerinden ve doğrularından ödün vermeden kendini kabul ettirmeye çalışırken; mevcut olanın değer yargılarından yararlanır; aksı halde başarılı olma şansı yoktur. Bu düşünceden hareketle diyorum ki: Öldürmeyi, yok etmeyi ve yakmayı belgi edinmiş kapımcı askerler gibi Türkiye Cumhuriyeti’nin başat değeri olan ulu önder Atatürk’ün adını stadyumlardan, bazı yer adlarından silmek, kaldırmak, madalyalardaki kabartma resmini kaldırmak yeni bir şey ortaya koymak değil, ilkel kabilelerin başvurduğu hareketlerden biri olduğunu görmek gerekir. Yeni bir düşünce, yeni bir felsefe, yeni bir yol değildir ki mevcut olanla belli bir zaman uyum içinde olsun. Bu olayla, demokrasinin getirdiği özgürlükleri kötüye kullananlardan, demokrasiyi göz bebeğimiz gibi korumamız ve kollamamız gerektiğini bir kere daha anlamış olduk kanısındayım.
Birleşmiş Milletler Eğitim, Bilim ve Kültür Örgütü UNESCO, Atatürk’ü: “Uluslararası anlayış, işbirliği ve barış yolunda çaba göstermiş üstün bir kişi; olağanüstü devrimler gerçekleştirmiş devrimci; sömürgecilik ve yayılmacılığa karşı savaşan ilk önder; İnsan haklarına saygılı; Dünya barışının öncüsü; bütün yaşamı boyunca insanlar arasında renk din, ırk ayrımı gözetmeyen; eşsiz bir devlet adamı; Türkiye Cumhuriyeti’nin kurucusu,” şeklinde tanımlar. Bütün yaşamı boyunca insanlar arasında renk, din ve ırk ayrımı gözetmeyen ve bu özelliği ile uluslararasında kabul gören Gazi Mustafa Kemal Atatürk, yüce Tanrı tarafından indirilen dine inananların değil, uydurulan dine inananların saltanatını yıktığı için hedeftedir. “Türkler dini, soyu, sopu yurdu belirsiz karmakarışık bir cahiller sürüsüdür,” deyip, devletin anahtarını İşgalci komutana teslim eden, Sevr’i imzalayan ve yurdu terk eden Padişahı dinlemeyip, “ya bağımsızlık, ya ölüm” diyerek yurdu kurtardığı için Türklüğü yük, Arap Milliyetçiliğini hak olarak görenlerin hedefindedir.
“ “Türk” sözcüğünün bir ırkın değil, Türkiye Cumhuriyeti sınırları içinde yaşayan dili, ırkı, rengi, cinsiyeti, siyasi düşüncesi, felsefi inancı, dini, mezhebi ne olursa olsun tüm vatandaşların bir araya gelerek oluşturdukları, herkesi kapsayan ve kucaklayan milletin ortak adı” olduğunu söyleyen Danıştay 8. Daire’sinin ifadeleri benim için son derece önemli ve kıymetlidir. İşi başka tarafa evirip çevirmek aklın ve mantığın değil, inadın ürünü olduğunu gösteriyor. Andımızın söylemi karşısında duranların, bölücüler olduğunu, kendini inkâr eden yerli Arap milliyetçileri olduğunu, kısacası doğru, çalışkan, küçükleri koruyan, büyükleri sayan olmadıklarını; ileri gitmeyi hiç sevmeyen, sürekli yerinde saymayı ustalık sanan, Türk olarak anılmaktan rahatsızlık duyan, hayvani arzularını akılla gemlemeyi beceremeyen kişiler olduklarını görüyorum. Atatürk’e, devrim ve ilkelerine karşı olmak, namuslu, onurlu ve şerefli yaşamaya itirazdır.
Bu bağlamda Milli ve manevi değerlerimizi aşağılayanlar, yok sayanlar; ekonomik ortamı da bütün halkların gözü önünde sürekli yağmalayanlar, ateş altında tutanlar; bu milleti en yakın kurtuluş umudu veren düşüncenin atmosferinde birleştirir. Bu yağmacılar ve kazanma uğruna kendilerine yabancılaşanlar, sermayenin silahşorları birleşen halk gücünün karşısında ANAP örneğinde olduğu gibi eriyip yok olacaklarını bilmelidirler, diye haykırıyorum. “Türkiye’de sadece Türkler yaşamadığı için Andımızı kaldırdık,” diyenlere İlber Ortaylı’nın “Türkiye’de sadece Müslümanlar yaşamıyor, Din Dersi de kaldırılsın,” sözünü kulaklarına küpe etmelerini istiyorum. Çünkü yapılan iş söylenen gerekçesinden çok büyük.
Andımızın yasaklanması ve Atatürk’ün kabartma resminin madalyalardan kaldırılması, Türk milletini Padişahlara, beylere ve beyefendilere kul olmaktan kurtarıp; sadece yüce Tanrıya kul olmayı sağlayan, bizlere düşmandan kurtarılmış bir vatan armağan eden ulu önder Atatürk’ün şahsında Türk Ulusuna yapılmış en büyük yanlışlıktır. Anayasamızda ifadesini bulan ulusal çıkarlarımıza ve Türk varlığına zarar verdiğine inandığım bu kararın Anayasa Mahkemesince iptal edileceğine inanıyor; Arap dil değerlerini, gelenek ve göreneklerini kutsal bir değer gibi gören anlak iyelerinin cirit attığı bir ortamda Türk milli değerlerine yapılan bu haksızlığı, çirkinliği artık görmek gerekiyor, görmek gerekiyor!