Öğrenciyi özne olarak değil de nesne olarak; anlayan olarak değil de dinleyen olarak; aklı eren olarak değil de bilgiyi depo eden olarak görenler; öğrenciyi hatta ve hatta öğretmeni bile eğitim gemimizde yük olarak görürler. Eğitim gemimizde çocukları, öğretmenleri yük olarak gören bu anlak iyeleri; “avarya” yapmayı da hak olarak görür.
Nedir Avarya? Avarya, deniz yolu ticaretinde geminin ya da gemiyle birlikte yükünün uğramış bulunduğu zarar ve bununla ilgili olarak yapılan gider demektir. Avarya olayını bir örnekle açıklamaya çalışayım: Yük gemisi açık denizlerde karaya oturduğunda, buz dağına çarptığında, gemiyi yüzdürmek, varılacak limana gitmek için yapılacak ilk iş, gemi yüzdürülene kadar mevcut yükün bir kısmı Ahmet’ in, Mehmet’ in diye bakmadan denize atılır. Böylece oluşan zarar yük sahipleri arasında bölüştürülür.
Örgün eğitim sistemimizi yani düzenli, yöntemli ve planlı bir biçimde verilen eğitim sistemimizi, 4+4+4’ün getirdiği uygulamalarla çok yorduk. Dünyayı kasıp kavuran korona salgını ile de öğretmeni ve öğrenciyi özne olarak değil de nesne olarak gören, kazanmaktan başka düşüncesi olmayan kişilerin ve kurumların sağlı sollu yumruklarıyla sersemletip, “avarya” malzemesi yaptık. Bu yaklaşım tarzı çocuklarımızı sinsi emellere yem etmeye ve masumiyetlerini sömürmeye neden oldu.
Bugünün verilerine göre ülkemizde 54.715 devlet okulunda15.189.878 öğrenci, 13.870 özel okulda 1.468.198 öğrenci ile örgün eğitim yani düzenli, yöntemi ve planlı bir şekilde eğitim öğretim yapılmaya çalışılıyor. Salgının hızlandığı şu günlerde devlet okullarında bir sınıfa düşen öğrenci sayısı yaklaşık 26 olup, bilim kurulunun belirttiği sayının iki katından fazladır; bu sayı özel okullarda yaklaşık 11’dir.
Devlet okulları ile özel okullar arasındaki istatistiki bilgiler ve mutluluk verileri devlet okulları aleyhinde böylece devam edip gidiyor. Bu durumda sermayenin desteklediği okulları bitirenler, iş bulmakta, kanatlanıp uçmakta zorlanmazken; devlet okullarında okuyanlar, yanlış politikaların ve uygulamaların kurbanı olmaktadırlar. Bir başka deyişle, çocuklarımız eğitim gemimizde “avarya” nesnesi gibi görülüp değerlendirilmektedirler. Bu durum, sosyal ve ekonomik olarak kurtuluşa erenlerin korona salgınında da öncelikli kurtulabileceklerini göstermektedir. Devlet bu gibi durumlarda kimsesizlerin kimsesi olmak zorundadır.
Bu kanıya nerden mi vardım? Anlatayım: Öğrencilerimiz, Eğitim Bileşim Ağı “eba” ya evinde internet bağlantısı olmayan 3.017.718 ve evinde televizyonu olmayan 754.429 öğrenci ne yazık ki 2020-2021 Eğitim-Öğretim yılının bu ilk günlerinde ulaşamayacaktır.
Hükümetimiz 2021 yılı bütçesinde, hayatın sadece inanç ve sadakat gösterisinden ibaret olmadığını görüp; en büyük payı Milli Eğitim Bakanlığı’na ayırmasına sevindim. Çünkü bilimsel iman konusunda yol alınacak, zorunlu bilgisizliğin beli kırılacak ve eylemlerimizde akıl ön plana çıkacak inancındayım. Çocukların masumiyetini sömüren, onları sinsi emellerine alet eden tarikatları, örgütleri bu alanda hiç mi hiç görmek istemiyorum. Bunların çekim alanına giren çocuklar özne değil, nesnedir. Bu nedenle çocukların “avarya” olması, onlar için normaldir.
Korona adlı buzdağına çarpan eğitim gemimizi yüzdürmek için ticari gemideki gibi “avarya” yapma, güçsüz düşen leylek yavrusunu yuvadan atan leylek gibi davranma lüksümüz yoktur. İnterneti, televizyonu olmayan yaklaşık dört milyon öğrencilerimizi kurtarmak için yardım sevenlerin insafına bırakmak, bu çocukları eğitim gemimizde “avarya” olacak eşya gibi görmektir. Çocuklar eşya değildir. Eğitimde “avarya” olmaz. Başka gemileri, helikopterleri devreye koyup taşıdığımız canları, insanın en değerli varlığı çocuklarımızı kör, topal, sağır, dilsiz, hasta demeden kurtarmak, kısacası hal başa geldiği için mal paşayı çocuklarımız, yani geleceğimiz için kurban etmek zorundayız.