Harf Devrimi’nin 92. Yılı kutlu olsun!
Yüzyıllarca Farsça, Arapça ve Osmanlıca uygulamalarla, Arap ülkelerinden getirtilen ve Arap milliyetçiliği dışında işe yaramayan sözüm ona bilginlerin telkinleriyle okuryazar yapılamayan doğrusu yapılmak istenmeyen Türk insanı, “Cumhuriyet” ile zorunlu “Harf Devrimi” yoluna girmiş ve en kısa zamanda okuryazar olup konuşulanı, yazılanı anlar ve anlatır duruma gelmiştir. Ancak, yüce Tanrı’nın bizleri “farklı renklerde ve farklı dillerde yarattığını” unutup tek hücreliler gibi eşeysiz üremek isteyenler, bu tarihi olayı, değişimi “İslam kültüründen kopuş”, “İslam harflerinin yasaklanması” şeklinde yorumlayıp, hala çirkin düşüncelerini kutsal değerlerin şerbetine bandırarak servis etmeye ve halkın gözünden düşürmeye çalışmaktadırlar.
Harf Devrimini Yapanların Gerekçeleri:
Harf Devrimi, Türk insanını her Arapça söylemine –şarkısına, masalına, öyküsüne, ekinine -kutsallık şerbeti katarak “âmin” diyecek şekilde kullanmak isteyen anlağa karşı yapılmıştır.
Harf Devrimi, Arapça 28 harfinin tamamı sessiz[1] olduğu, bu durum Türkçe ses yapısına uymadığı ve bu harflerle çok uzun zamanda okuryazar olunduğu için yapılmıştır.
Harf Devrimi, Arapçada 11 harfin Türkçe karşılığı, “ü” harfi, özel adları belirleyen büyük harf olmadığı; harflerin başta, ortada, sonda yazılışları farklı olduğu, 6 harfin kendinden sonra gelen harflerle birleşmediği[2] ve bunun gibi kural çokluğu olduğu ve bu durum öğrenmeyi olumsuz yönde etkilediği için yapılmıştır.
Harf Devrimi, Arapça harfin üzerindeki iki paralel çizgi ince ise o harfi “en”, kalın ise “an”; Arapça harfin altında bulunan iki paralel çizgi o harfi “in” okutur; bu gibi kural çokluğu öğrenmeyi zorlaştırdığı ve uzattığı için yapılmıştır.
Harf Devrimi, Arapçanın 100’den fazla kurallar yumağından kurtulup, daha az bir zamanda okuryazar olmak, taban ile tavan arasında yüzyıllarca yazılı ve sözlü anlatımda var olan anlaşmazlığı ortadan kaldırmak için yapılmıştır.
Harf Devrimi, soylu ve güzel olan dilimize uyan bir abc’ye kavuşmak; bilimin ışığıyla kendine uzak olan yıldızları yakın etmek, yüzyıllarca kendi dilinde anlayamadığı kutsal betiği -“Kur’an”ı – anlar hale gelmek ve daha kısa zamanda okuryazar olmak için yapılmıştır.
Harf Devrimi, aslında Arap abc’siyle Arapçanın, Farsçanın, Osmanlıcanın ve de Türkçenin canına okuyup koronalı, düzensiz bir toplum yaratan anlaktan kurtulmak için yapıldı; yüzyıllarca uzak bırakılmış olduğumuz felsefe, edebiyat, şiir, sanat alanında biz de varız diyebilmek; Türk’ün kendine olan güvenini pekiştirmek için yapılmıştır.
Harf Devrimine Karşı Çıkanların Gerekçeleri:
Çin ve Japon abc’lerinin zorluğu meydandadır. abc’nin zorluğu gelişmeye engel olsaydı, Japonların gelişme yolunda bir adım atmaması gerekirdi[3].
İslam harflerinin yasaklanmasına tahammül edemem. Ya Rap! O günleri görmektense benim canımı al daha iyi.[4]
İslam kültüründen kopmaktır.[5]
Latin harfleri bizim milletimizin değildir, Latin harflerini kabul ederek milliyetini değiştirmek isteyenler Türkiye’yi terk etmelidirler.[6]
Çin ve Japon örnekleri veren Erkek Öğretmen Okulu Müdürlüğü de yapan Satı Bey ve onun gibi düşünenler şunları biliyorlar mı? Harf Devriminin yapıldığı 01.11.1928 yılında okuryazar oranımız genel nüfusa göre %8,16[7]’ iken Japonlar “1920’ye geldiğimizde Japon toplumu neredeyse %100 oranında kadın ve erkek ilkokul mezunu. Yani bizim bugün geldiğimiz eğitim düzeyine Japonlar yüz yıl önce gelmişlerdi”[8]. Burada Japonların abc’si Japonlara uygun olduğu için %100 okuryazar olunmasına katkı yapmıştır. Osmanlı’da okuryazar oranının %8,16 olmasının en büyük nedenlerinden biri de kullanılan Arap harflerinin tamamının sessiz oluşu, bu harflerin Türkçe sesleri dile getirmedeki zorluğudur.
Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin “Harf Devrimi”ni , “İSLAM HARFLERİNİN yasaklanmasına tahammül edemem. Ya Rap! O günleri görmektense benim canımı al daha iyi,” diyen sözüm ona doğunun en büyük bileni olan Seyyid Taha, Vahyin yazıldığı harflerin Süryanilerin ve Fenikelilerin ortaya koyduğu “küfi harfleri” olduğunu, İstanbul’da Türk İslam Medeniyetleri Müzesi’nde olan Hz. Osman’a ve Hz. Ali’ye bırakılan Kur’anların “küfi” yazısıyla yazıldığını biliyordu diye düşünüyorum. Biliyorduysa bu harflerin keskin geometrik şekilleri daha okunur hale getirtilerek ve harflere yeni im (hareke) konularak “nehyi yazısına” – bugünkü Kur’an yazısına- dönüştürülmesine, kutsala müdahale sayıp neden karşı çıkmadığını merak ediyorum! Büyüklenmeyi, tilkinin ulaşamadığı üzüme “koruk” demesi gibi us yürütemediği şeyleri reddetmekte görme alışkanlığı, bu anlağın iyelerinde var olan özelliktir.
“Harf devrimini, sadece okuyup yazma kolaylığı için değil, ARAP EKİNİNDEN kurtulmak için de yaptık,” diyen İsmet İnönü’nün sözlerini “Bakara” yı “makara” gibi algılayanlar, “Harf devrimi, İSLAM EKİNİNDEN kurtulmak için yapılmıştır” diyerek gerçeği çarpıtmışlardır; gerçeği tutarsızlıkla karıştırıp kirletmişlerdir. Oysa Arap ekini, o toplumun duyuş, düşünüş, gelenek, görenek, yaşayış ve sanat varlıklarının bütününü oluşturur. İslam ekini ise, okumaya verdiği önemle başlar, “boş kaldın mı hemen ayrı bir işe koyul..” (İnşirah-7) buyruğu ya da “iki günü eşit olan Müslüman zarardadır,” hadisiyle devam eden, güzelliklerin yaşayarak ve yaşatılarak devam etmesini isteyen engin bir dindir; Sapla-saman nasıl karıştırılmaması gerekiyorsa; İslam ekini ile Arap ekininin karıştırılmaması gerektiği açık tabak gibi ortadadır. Gerçek adı Cat Stevens olan Yusuf İslam, “ağabeyi Davud’un kendisine Kur’an’ın İngilizce çevirisini verdiğini, bunu okuyarak Müslüman olduğunu söylüyor”. Demek ki İslam ekini İngilizce olarak da öğrenilebiliyormuş, Kur’an’ı İngilizcesinden okuyarak da Müslüman olunabiliyormuş.
Karşı konulmaz olmak aklı kullanmamakla olmaz. Kur’an’ın Bakara Suresinin 40-44. belgülerini : “ ..Gerçeği, sapıklık ve tutarsızlıkla karıştırıp kirletmeyin! Bilip durduğunuz halde gerçeği gizliyorsunuz.. Üstelik de kitabı okuyup durmaktasınız. Hala aklınızı kullanmayacak mısınız?” buyuruyor: Ben de son olarak diyorum ki:
Bizleri, Peçenek, Kuman, Bulgar ve Macar Türkleri gibi dilimizle tarih oyunluğundan yok olup gitmekten; Fars, Arap ve bir türlü ulus dili olamayan Osmanlıca kıskacından son anda Harf Devrimi ile kurtaran ulu önder Mustafa Kemal Atatürk’tür. Bu yolun açıkgözlülerini iktidarın silahıyla ateş altında tutup siperlerde kalmaya zorlamak, yüce Kur’an’ın daha iyi, geniş kitlelerce anlaşılmasını sağlayan Harf Devrimi’ne karşı olmak, Bakara-140 “..Allah’ın tanıklık ettiği bir hakikati bilerek gizleyenden daha zalim kim olabilir..” buyruğundaki “zalim” durumuna düşmektir. İnancımıza yapışıp kalan yanlışları tekrar etmeden, güçlünün, birincinin, hatta ve hatta çoğunluğun peşine onursuzca takılmadan, Türkçemizi ve “Harf Devrimimizi” varlık güvencemiz sayıp yol almalıyız.
Harf Devrimi’nin 92. Yılı kutlu olsun!
[1] Prof. Dr. Cemal Muhtar, Dr. Mehmet Maksutoğlu,Açıklamalı Arapça, İst, Aralık,2011 Ensar Neşriyat,s.9-43
[2] Prof. Dr. Cemal Muhtar, Dr. Mehmet Maksutoğlu, A.g.e.s.9-43
[3] Satı Bey, Hasan Hüseyin Ceylan, Cumhuriyet Dönemi Din-Devlet İlişkileri II, Rısale Yay, 1991, s.166
[4] Seyyid Taha, A.g.e. s. 189
[5] Bernart Lewis, A.g.e. s.178
[6] Rasıh Hoca(Kaplan), A.g.e. s. 184
[7] Dr. Neriman Tongul, Türk Harf İnkılabı, Ankaa Ün. Türk İnkılap Tarihi Enstütüsü Atatürk Yolu Dergisi, Mayıs,Kasım 2004 s.105,125, 126
[8] Seçuk Esenbel, Japon Modernleşmesi ve Osmanlı, Japonya’nın Türk Dünyası ve İslam Politikaları, İletişim Yay..Ulaşılan Adres: http://kulturforum-tuerkei.com/TR/tuerkiye-ve-japonyanin-modernlesme-karsilastirmasi/,01.08.2020