Hasan Özer: ‘’1996 Yılı iyileşmeyen bir yara olarak kalbimde duruyor’’

featured
Paylaş

Bu Yazıyı Paylaş

veya linki kopyala

Röportaj: Muhammet Furkan Uzun

90’ların ortasındaki efsane Trabzonspor takımının genç yeteneklerinden, Türk futbolunda ”100’ler Kulübü”ne giren özel isimlerden ve yurtdışında teknik direktörlük yapma fırsatı bulan nadir isimlerden biri Hasan Özer, ‘’Futbol Sohbetleri’’ röportaj dizimizin bu haftaki konuğu oldu.

Hayat fena halde futbola benzediği için pek tabi onun başarılarla dolu hayatında başarısız anlarda oldu…

Hasan Özer’le dünü, bugünü ve yarını konuştuk.

Futbolculuk günlerinizde 100’ler kulübüne girdiniz, Trabzonspor ve Milli takım formalarını terlettiniz. Bir forvetin başarabileceği çoğu şeyi başardınız. Bu doğrultuda Teknik direktör olarak hayaliniz, hedefiniz nedir?

İyi bir futbolculuk hayatımın geçtiğini düşünüyorum. Tabi daha da iyi olabilirdi. 21 yaşımda Trabzonspor’a transfer oldum. Türk futbol tarihinde önemli goller atmak herkese nasip olmaz ama bana nasip oldu. Milli takımda kalıcı olabilirdim. Ancak benim oynadığım zamanda Türkiye’de çok önemli forvetler vardı. Genç mili takım forması altında Avrupa ikinciliği gururunu yaşadım. İngiltere’de oynadığımız final maçında İngiltere’ye kaybettik. İkincilik madalyası benim için bir gurur kaynağı. Bizim hâkim olduğumuz tek konu futbol. Bu yüzden de futbolu bıraktıktan sonra antrenörlüğü seçtim. Futbolun içinden gelen isimler futbolun içinde kalmalı. Bu işin tozunu yutmuş, çimin kokusunu hissetmiş, soyunma odasındaki bütün olayları yaşamış insanların saha içerisinde kalması gerekiyor.

34 yaşında Elazığspor’da görev aldım. Elazığ’da bana sportif direktörlük teklif etmişlerdi. Ancak ben teknik direktör olmak istediğimi söyleyip bu teklifi reddettim. Daha sonra Elazığspor teklifi değiştirerek teknik direktörlük teklifinde bulundu ve kabul ettim. Elazığ’da başarılı olduğumu düşünüyorum. Daha sonra Hikmet Karaman’ın ekibine dahil olarak pek çok takımda görev aldım. Futbolculuk yıllarımda takım arkadaşlarım tatile giderken ben kendimi geliştirmek için kurslara gittim. Oyuncularla iletişim kurabilecek derece yabancı dile de sahibim. Yurtdışında da iki takım çalıştırdım, yöneticilerden kaynaklı sorunlar nedeniyle bu takımlardan ayrıldım. Hayalim başarılı bir teknik adam olmak. Bu konuda da kendime güveniyorum.

EUsQyKcX0AA H2s 1

‘’Trabzonspor’a verdiğim sözü tuttum’’

Trabzonspor’a transferiniz de Ünal Karaman’ın etkili olduğu söyleniyor. Ünal Karaman’ın transfer sürecinizde nasıl bir etkisi vardı?

Gaziantepspor’da ortaya koyduğum performansla büyük takımların ilgisini topladım. Trabzonspor’a karşı oynadığımız maçlarda Ünal Karaman bana ‘’seni Trabzonspor’a aldıracağım, oyun tarzını çok beğeniyorum’’ diyordu. Ünal Karaman benim idolümdü. Çocukluk yıllarımda Malatya’da Milli takım karmaları yapılırdı ve o dönemlerde Malatyaspor süper ligdeydi. Ünal hoca da Malatyaspor takımında oynuyordu. O günlerde Ünal Karaman’ı izleme şansı bulmuştum. Hayranlıkla takip ediyordum. İnanılmaz bir oyuncuydu. Benim Trabzonspor’a transferim konusunda Trabzonspor yönetimine baskı yaptığını düşünüyorum. 1995 yılında abim Mustafa Özer Fenerahçe’ye transfer olmuştu. Dönemin Fenerbahçe başkanı Ali Şen bana ‘’ Brezilya’ya Carlos Alberto ile imzalamaya gidiyorum. Abin Mustafa’yı transfer ettim. Türkiye’ye döndüğümde seni de alacağım’’ dedi. Ben de ona ‘’başkanım ben Trabzonspor’a söz verdim. Kusura bakmayın, sözümde durmam lazım’’ dedim ve Trabzonspor’a imza attım. Tabi Burada Ünal Karaman’ın da katkısı vardır.

1995 1996 3925367987 1x 1 false

‘’1996 yılı iyileşmeyen bir yara olarak kalbimde duruyor’’

Fenerbahçe’nin teklifini reddettiğiniz için bir pişmanlık duymuş muydunuz?

Hiçbir zaman böyle bir pişmanlık duymadım. 9 oyuncusu milli takımda olan bir Trabzonspor takımına transfer olmuştum. Trabzonspor’a iyi bir başlangıç yaptım fakat, devamı gelmedi. İnanılmaz bir takıma sahiptik. Çok iyi oyuncularla beraber olduğum için yedek kalmamı sorun yapmıyordum. Vanspor ve Fenerbahçe maçlarında kaybettiğimiz 6 puan bizi şampiyonluktan etti. Hiçbir zaman pişman olmadım. Benim kaderim buydu ve yaşanması gereken de buydu. Keşke biz şampiyon olabilseydik. En büyük üzüntüm o iki maçı kaybettikten sonra şampiyonluğu kaybetmek oldu. O sezon kalbimde hala bir acı, bir yara olarak duruyor ve bir türlü de iyileşmedi. İkinci sezonumda Şenol hoca bana forma şansı verdi. Gösterdiğim performansla zaman zaman Şota’nın yedek bırakılmasına neden oldum.

Hami abi (Mandıralı) 8 gol, Şota 2 gol atarken ben 7 gol attım. Ligin ilk yarısındaki 17 maçın 15’inde ilk 11 oynadım. 3-0 Mağlup olduğumuz Beşiktaş maçından sonra yönetimin aldığı kararla beraber Şenol hoca ile yollar ayrıldı ve yerine Yılmaz Vural geldi. Yılmaz Vural’ın gelişiyle kariyerim bitti (gülüyor) Yılmaz hocayla 3 farklı takımda çalıştım. Yılmaz hocanın geldiği sezonu 7 golle bitirdim. O geldikten sonra çok az maçta oynadım ve gol atamadım. Fakat buna rağmen Yılmaz Vural hocayı çok seviyorum. Onun döneminde forma şansı bulamasam da kendisine saygı duyuyorum. Teknik direktörlerin doğru ve yanlış tercihleri olacaktır. En sık görüştüğüm teknik direktör de Yılmaz Vural’dır. Çoğu antrenörümle aramıza soğukluk girdi. Fakat onunla sık sık görüşüyoruz.

Yılmaz Vural’dan sonra Özkan Sümer, takımımıza teknik direktör oldu. Allah rahmet eylesin Özkan hoca da Şenol Güneş gibi adaletli bir antrenördü, çalışan oyuncunun hakkını verirdi.  Özkan hoca bana şans verdi ama ben o şansı değerlendiremedim. Ben onun verdiği şansları değerlendiremeyince de taraftar tepkisiyle karşılaştım. Bunun üzerine Özkan hoca ‘’sen bir kiralık git kafanı dinle’’ dedi. Böylece Şekerspor takımına kiralık olarak transfer oldum. Daha sonra Beşiktaş’ın eski teknik direktörü Gordon Milne takımımızın teknik direktör oldu. Milne, İngiltere’den Campell’i transfer ettirdi, benle ilgili fikirleri net değildi ve yönetim, takımdaki tüm oyuncuların alacaklarını ödeyip benim alacaklarımı ödememişti. Bu saydığım nedenler sonucunda Trabzonspor’dan ayrılmak zorunda kaldım, Altayspor’a transfer oldum. Altay’da çok güzel günlerim geçti.

‘’Fenerbahçe maçından sonra yaşanılanları unutmak mümkün değil’’

20 yaş gibi erken sayılacak bir yaşta Trabzonspor’a transfer oldunuz ve daha ilk sezonunuzda takım trajikomik bir şekilde şampiyonluğu kaçırdı. Herhalde sizin açınızdan yaşanabilecek en kötü senaryo buydu. Neler yaşadınız?

Maçtan sonraki üzüntüyü, o maçı, yaşadıklarımızı unutmak mümkün değil.  Dediğim gibi o maç kalbimizde iyileşmeyen bir yara olarak duruyor. Ben bunu bir defa değil iki defa yaşadım. Gaziantep’te de aynısını yaşadım. Yaşadığım bu iki travma beni geriye itti ve belki de futbolu erken bırakmama neden oldu. İnanılmaz üzüntüler yaşadım. Bir türlü o kupaya ulaşamadım. İşinizi doğru yapsanız da bazen olumlu sonuç alamıyorsunuz. Ama mücadeleye devam etmek zorundasınız. İnşallah antrenör olarak o şampiyonluk kupasını kaldırırız.

‘’Trabzonspor bana vazgeçmemeyi öğretti’’

Trabzonspor’a transferiniz ve Trabzonspor’da geçirdiğiniz günler maddiyat dışında size neler kazandırdı, Trabzonspor’un size kattığı en önemli şey nedir?

Trabzonspor’da vazgeçmemeyi öğrendim. Devamlı mücadele etmeyi, hızlı ve çabuk olmayı öğrendim. Başarılı olmak zorunda olduğumu hissettim. Bunun içinde elimden geleni yaptım. Oğlum Trabzon doğumlu, doğduğu gün Altay ile maçımız vardı. Oğlumun doğduğu gün gol atmak istemiştim ama atamadım. Şota attı ve golü oğluma armağan etti.

kenan iskender senol 1

‘’Şenol hocanın ayrılışıyla düşüş yaşadık’’

Aslında Şota’nın golü, oğlunuza armağan etmesi de ne derece iyi bir takım olduğunuzun göstergesi sanırım?

Şota çok iyi, candan ve müthiş samimi bir insan. Bazı futbol adamları, teknik direktörler gibi burnu havada değil. Onunla oynamak çok keyifliydi. Biz o sezon takım olgusuna da sahiptik. Ancak Şenol hocanın ayrılışıyla düşüş yaşadık, oyuncularımızı kaybetmeye başladık. Bazı olaylar yaşadık. Bunların sonucunda da Ogün ve Abdullah küstü, Fenerbahçe’ye gitti. Takım dağıldı ama Trabzonspor büyük bir camia olduğu için her zaman ayağa kalkmayı bilmiştir.

‘’1996 yılında şampiyon olamamamız bir mucizeydi, maçın bittiği gece sabaha kadar uyumadık’’

1996 yılındaki kadro kulüp tarihinin en önemli kadrosu olarak gösteriliyor. Siz kaçan şampiyonluğu neye bağlıyorsunuz? Şampiyonluğun gelmesini engelleyen şey sizce neydi? Futbolcu grubunun, teknik ekibin veya yönetimden kaynaklı hatalar mı?

Futbolun adaletinin olmadığını düşünüyorum. Bazen oynadığınız oyuna karşılık sonuç alamıyorsunuz. Nitekim bunu Vanspor ve Fenerbahçe maçlarında yaşadık. Fenerbahçe maçı bir final maçıydı, kaybedilebilirdi. Ama Fenerbahçe’ye karşı kaybetmenin Trabzonspor açısından büyük bir sorun olduğunu da biliyorduk. Van maçını kaybetmiş olmamız gerçekten akıl işi değil. O maç, futbolda adaletin olmadığını gösterdi. O kadronun şampiyon olmaması gerçek bir futbol mucizesiydi. Kötü bir mucizeydi. Bu mucizeyi biz yaşadık, taraftarlara da yaşattık.

Bu konuda inanılmaz üzgünüz. Ama en çok üzüldüğümüz olay da intihar edenlerin olmasıydı. İnanılır gibi değil. İnsan hayatı, kazanacağımız kupalar dahil her şeyden çok daha önemli. Biz olayların bu tarafa gelmesini istemiyoruz. Maçın bittiği gece sabaha kadar uyumadık. Tesislere nasıl gittiğimizi bir Allah bir biz biliyoruz. Ciddi problemler yaşadık. Otobüsümüzde bir tane cam kalmamıştı, hepsi kırılmıştı. Kendi taraftarımız bizi taşladı. Üzgün olduklarını biliyoruz ama biz de çok üzgündük. O maç camiamızda tamir edilemeyecek yaralar açtı. O şampiyonluk nasıl kaçtı hala anlayamıyorum. Teknik- taktik-sportif olarak değerlendirmek bence yanlış. Bunu duygu ve psikoloji açısından değerlendirmemiz gerekiyor.

‘’Şampiyon olabilseydik bayrağı bırakmazdık’’

Pek çok futbol otoritesi “Trabzonspor 96 yılındaki kadroyu dağıtmasaydı arka arkaya seri şampiyonluklar yaşayabilirdi” şeklinde düşünüyor. Siz ne düşünüyorsunuz?

Çok doğru. Biz o takımla ligde, Avrupa’da, Şampiyonlar Liginde bayrağı bırakmazdık. O kadroyu yenebilecek bir takım yoktu. Ama ne yazık ki son sıradaki Vanspor gelip sizi yenebiliyor. Bazen olmayınca olmuyor. Fenerbahçe maçında Skor 1-1’ken Hami abinin attığı frikikleri Rüştü’nün çıkarması mucizeydi. Bence bu maçı psikolojik açıdan değerlendirmek gerekiyor. İlk devre inanılmaz oynamıştık. Bir kafa şutumu da Saffet Akbaş çizgiden çıkarmıştı. O şut gol olsaydı belki de kulüp tarihine geçecektim. Bu fırsatları kaçırmak hala üzüntü veriyor, keşke geriye dönebilsek…

mayis 92 2222

‘’1996 yılında şampiyonluğu psikolojik olarak kaybettik’’

Hami Mandıralı, ‘’1996’dan bir futbolcu Trabzonspor’u şampiyon yapacak’’ demişti Orhan Kaynak’ta cevap olarak ‘’ben yapacağım’’ demişti siz ne düşünüyorsunuz?

Aslında geçen sene Ünal hoca çok yaklaşmıştı. Keşke kalsaydı da yapamadan gitseydi. Ama ben yapacağına inanıyordum. Ünal hoca ile devam edilebilseydi o şampiyonluk Başakşehir takımına gitmezdi. Bu yönetim hataları başarısızlığı getiriyor. Biz 1996 yılında şampiyonluğu kaybederken bu tip hatalardan dolayı değil, psikolojik olarak kaybetmiştik. Mesela maçtan önce Aygün’ün kafasının sarılması… Bu bir psikolojik harpti ve kaybettik. İnşallah bu sene Abdullah hoca şampiyon yapar, kimin yaptığı da önemli de değil. Ama umarım eski futbolculardan birisi de yapabilir. Herkes gibi ben de isterim. Orhan hoca ben yapacağım diyorsa İnşallah ben yaparım (gülüyor) Fatih Tekke olur, Hami hoca olur, Orhan hoca olur, Ünal hoca olur. Birisi Trabzonspor’u şampiyon yapsın da kim yaparsa yapsın.

thumbs b c 60f8616ba19259dc9193e5560e2efcc6

‘’Ünal Karaman, Trabzon’u ve Trabzonspor’u çok seven bir karakter.’’

Ünal Karaman, dışardan gerçek bir lider gibi gözüküyor. Nasıl bir kaptandı?

Ünal Karaman bize her zaman sahip çıkan, yönlendiren, lider bir karakterdi. Dışardan sert bir görüntüye sahip olmasına rağmen kendi içerisinde çok eğlenceli, değerli bir insan. Onunla oda arkadaşlığı da yaptım. Ünal hocanın ayrı bir dünyası, kendine göre bir yaşan tarzı var. Futbolu da çok iyi biliyor. Çok fazla sakatlıklar yaşadı. Ünal Karaman, Trabzonlu olmamasına rağmen sanki bir Trabzonlu gibi Trabzon’u ve Trabzonspor’u çok seven bir karakter. Gönül bağı çok üst düzeyde. Göztepe’de de başarılı günler yaşıyor.

 Geçen hafta Orhan Çıkrıkçı ile yaptığımız röportajda Fenerbahçe maçından bahsederken ‘’Şenol Hoca bizden skoru korumamızı, sakin olmamızı istedi ancak biz seyircinin verdiği coşkuyla bize sadece galibiyet yarıyormuş gibi hareket ettik. Hata yaptık süreci iyi yönetemedik’’ demişti. Siz ne düşünüyorsunuz?

Psikolojik deme nedenim buydu. Biz orada akıllı hareket edemedik. Beraberliğin bize yetecek olmasına rağmen rakibin üzerine gitmemiz tamamen psikolojik. Teknik direktörün o gürültüde size sesini duyurabilme şansı yok. Orada yapılabilecek tek şey bir oyuncuyu çağırıp o oyuncu üzerinden takıma direktif vermek. Bunlar taktiksel hatalar olduğu gibi dediğim gibi psikolojik durumlar. Ortam sizi oraya sürüklüyor. Nitekim yediğimiz gollerden birini atağa çıkarken kaybettiğimiz top sonucu yedik. Bazen de bir gol atıyorsunuz takım geriye çekiliyor ve bu takım neden geriye çekiliyor diye düşünüyorsunuz. Kenardan ‘’önde basın, önde basın’’ şeklinde uyarılarda bulunmanıza rağmen takım, skoru koruma psikolojisiyle geride bekliyor. Bunları aşmak için takımı psikolojik olarak hazırlamak gerekiyor.

Bir oyuncunun çıkıp liderlik yaparak ‘’biz ne yapıyoruz’’ demesi gerekiyor sanırım bu tip anlarda?

Tabi. Orada lider oyuncular ortaya çıkmalı. Saha içerisindeki lider oyuncuların topa basması ortamı sakinleştirmesi gerekiyor. Günümüz futbolcuları artık topun arkasına geçmeyi çok iyi biliyor. Bizim zamanımızda yetenek ve duygu faktörleri ön plandaydı. Bunları kontrol etmekte ayrı bir liderlik özelliği istiyordu.

Türkiye’de bazı futbolcular ‘’rakibimizi yenmeyeceksek şampiyonluğun bir anlamı yok’’ şeklinde düşünüyor. Yanlış bir düşünce olduğunu düşünüyorsunuz sanırım?

Bu düşünceyi seyirci baskısı size dikta ettiriyor. Sadece bir gol ile Avrupa şampiyonasında takımlar gruplara kalıyor ya da kalamıyor. Daha akılcı davranmamız gerekiyor.

81665191 620x410 1

‘’Sahaya çöken sis ve bulut, bir şeylerin habercisiydi’’

Orhan Çıkrıkçı, sizin her maç öncesinde maç kahvaltısında o gün oynanacak maç hakkında gördüğünüz rüyaları anlattığınızı söylemişti. Hatta Fenerbahçe maçı sabahı size, ‘’Hasan bugün rüya yok mu’’ demiş ve siz de ‘’ne bilim abi ya bugün canım sıkkın’’ gibi bir ifade kullanmışsınız. Günün kötü bir sonla biteceği içinize doğmuş sanırım?

Valla aynen öyle ya (gülüyor) O gece gerçekten çok kötü rüyalar gördüm. Rüyayla amel etmiyoruz ama Orhan abi her gün ‘’bugün ne gördün?’’ diye sorardı. O gün gerçekten sıkıntılıydı. Orhan abi bunları unutmamış demek. Maç sırasında ilk yarı gayet iyiydik. Ama maçın ikinci yarısında sıkıntı başladı. İkinci devre inanılmaz bir karanlık, sis ve bulutun çökmesi sanki bir şeylerin habercisi gibiydi. Ne yazık ki o kötü geceyi yaşadık.

haaaaaaaaaaaaaa

1996-1997 sezonunda Trabzonspor, Huub Stevens yönetimindeki Schalke 04’e başa baş geçen maçlar sonucunda elendi ve Schalke o sezonu UEFA Kupası Şampiyonu olarak tamamladı. O turu geçebilseydiniz UEFA Kupası şampiyon olacağınızı düşünüyor muydunuz?

Bu olayı da iki defa yaşadım. Erdoğan Arıca yönetiminde Gaziantepspor’da oynarken İspanya’nın Alaves takımıyla eşleşmiştik. Alaves takımının teknik direktörü maçtan önce ‘’bu turu geçen UEFA Kupasında final oynar’’ demişti ve gerçekten dediği oldu. Alaves, Gaziantepspor’u eledi ve final oynadı. Aynı şey Schalke için de geçerli. Schalke karşısında Almanya’da inanılmaz oynamıştık. Trabzon’daki maçta da 2-0 yenik duruma düşmemize rağmen 3-2 öne geçmiştik maç 3-3 bitmişti.

salkeee111111

O maçta Schalke kalesindeki Lehmann daha sonra Arsenal ve Alman Milli takımının vazgeçilmez isimlerinden olmuştu. UEFA Kupası şampiyonuyla başa baş oynayacak kadar iyi bir takımdınız

Schalke’nin forvetinde Martin Max, orta sahasında da Olaf Thon vardı. Olaf Thon Almanların en önemli orta saha oyuncusuydu. Schalke’nin kadrosu çok iyiydi. Bunlar güzel hikayeler. Keşke biz geçebilseydik, biz finale çıkabilseydik.

Anteppp

Trabzonspor’dan sonra Gaziantepspor’la da şampiyonluğa çok yaklaştınız. 2000-2001 sezonunda Gaziantepspor’un şampiyon olmasını engelleyen şey size göre neydi? Türk futbolundaki sistem mi yoksa tamamen Gaziantepspor’dan kaynaklı sorunlar mı?

Bursaspor 2010’da şampiyon olarak 5. Büyük oldu bugün onun şampiyonluğu konuşuluyor mu? Hayır. Biz de o sezon şampiyon olabilseydik, bir süre konuşulur sonra unutulurduk. Anadolu takımlarının şampiyon olması, yani İstanbul takımlarının hakimiyetine son vermesi İstanbul takımlarının isteyeceği bir şey değil. Trabzonspor 5. Büyük ister mi? O da ayrı bir soru işareti. Türkiye’de hak eden takım şampiyon olmalı, Anadolu’dan veya değil, hak eden olmalı. O sezon şampiyonluğu kaybetme nedenimiz tabi Fenerbahçe maçı. 3-0’dan o maçı kaybetmek biz de büyük bir hayal kırıklığı yarattı.

hasa ozer teeekeee

‘’Fenerbahçe deplasmanında kalemizin arkasına hoparlör yerleştirildi!’’

İlk golü yedikten sonra maçın kaybedileceğini düşünmüş müydünüz?

İlk golden sonra değil ama ikinci golden sonra maçın yavaş yavaş elimizden kaydığını hissetmeye başladım. Kendi hatamızdan goller yedik. Tabiri caizse 1-3’den sonra yağmur yağmaya başladı ve 2-3 olduktan sonra yağmur, sele dönüştü. Buna hakemi ekleyebilirsiniz, taraftar gücünü de ekleyebilirsiniz, haksız rekabeti de ekleyebilirsiniz. Haksız rekabet derken şunu kast ediyorum ;maçın ikinci yarısında kalemizin arkasına hoparlör yerleştirildi ve bu hoparlörden sürekli olarak ‘’Fener gol gol’’ anonsu yapıldı! Maç içerisinde hoparlörlerle böyle bir şey yapılabilir mi? Bu haksız bir rekabet. Hakemin baskısı, rakibin baskısı, oyuncuların baskısı ve bu baskılar karşısında mücadele eden Gaziantepspor takımı olarak, sonunda şampiyonluğu Fenerbahçe’ye hediye ettik. Kötü oyunumuzdan değil, bu psikolojik baskılara dayanamadığımız için şampiyonluğu Fenerbahçe’ye hediye ettik.

Yine de bu psikolojik baskılara karşı İyi dayanmışsınız aslında

Ama anlatamazsınız ki! ”0-3 öndeydiniz, yenseydiniz” diyorlar. Şampiyon olacakken ligi üçüncü bitirdik.

EZFyHqJXsAYUkCf

‘’2002 Dünya Kupası kadrosunda olmayı hak ediyordum, davet beklemiştim’’

Son 3 sezonda 38 gol atmış bir oyuncu olarak 2002 Dünya Kupası elemelerinde milli takım formasını üç maçta giydiniz fakat Dünya Kupası kadrosunda yer alamadınız. Bundan dolayı sizi ilk defa milli takıma çağıran Şenol Güneş’e bir kırgınlığınız oldu mu? Orada olmayı bekliyor muydunuz?

19 gol attığım sezon A milli takıma ilk defa davet edilmiştim. Daha önce bir türlü çağrılamıyordum. Milli takımın başına gelen hocalar ’’Milli takımdan ayrılırsam bu takımlardan birine gidebilirim’’ düşüncesiyle hareket ederek İstanbul takımlarındaki oyunculara görev veriyor. Ne kadar hak ederseniz edin, Anadolu takımlarında oynuyorsanız milli takıma çağrılmanız çok zor.

Milli takıma giderek hayallerime ulaştığımı düşünürken, Dünya Kupasına gideceğimi hayal ederken biraz sakatlık biraz da tercih edilmeme sonucunda benim yerime İlhan Mansız davet edildi. O Beşiktaş’ta oynuyordu ben ise Gaziantepspor’da oynuyordum.2002 Kadrosunda olsaydım belki de ben konuşulacaktım! Açıkçası evet orada olmayı bekliyordum. Orada olmayı hak ettiğimi de düşünüyordum. Kin tutan bir insan değilim. Şenol hocanın benim üzerimde emeği çok. Orada olmayı beklerdim ama nasip olmadı.

Ogün Temizkanoğlu o turnuva kadrosunda olmadığı için Şenol Güneş’e kırgın. Siz ne düşünüyorsunuz?

Bu normal. Ogün hoca orada olmayı hak ediyordu. Ama bazen tercihlere saygı duymak gerekiyor. Kırgınlıklar ve üzüntüler doğal olarak olacaktır. Şenol hocayla iletişimiz devam ediyor. Fırsat buldukça konuşuyoruz. Küçükler olarak büyüklere saygı göstermek zorundayız. Şenol Güneş’in Türk futbolunda önemli bir yeri var. Başarılarına saygı duymalıyız. İnşallah Şenol Güneş’le Ogün Temizkanoğlu arasındaki kırgınlıklar giderilir de tekrar bir araya gelirler.

fb6ef7a1abcfe99f20280efe77e92237

‘’Şenol hoca bir baba gibi’’

 Emrah Eren, bir açıklamasında Şenol Güneş’in futbolcuları yalnız futbolculuk meziyetleri açısından değil kişilik, karakter ve genel kültür açısından da geliştirdiğini söylemişti. 15 sezon süren futbol hayatınızda en çok çalıştığınız iki antrenörden biri Şenol Güneş. Sizce de böyle bir durum söz konusu mu?

Şenol hoca bir baba gibi davranan bir teknik direktör. Her şeyimizle ilgileniyor ve bize doğruları öğretmeye çalışıyordu. Yılların tecrübesi. Ama kimse dört dörtlük değil. Yine de ‘’Türk Futbol tarihinin en başarılı teknik direktörlerinden biri kim?’’ diye sorarsanız ”Şenol Güneş” derim.

real madrid futbol

‘’Muharrem Usta yönetimi Juande Ramos yerine Ersun Yanal’ı tercih etti’’

10 yıldan fazla bir süredir antrenörlük yapıyorsunuz. Antrenörlük hayatınızda Trabzonspor’dan herhangi bir teklif almış mıydınız?

Hayır almadım. Sadece Muharrem Usta döneminde bir teknik direktörün yardımcısı olabileceğim konuşulmuştu.

Ersun Yanal mı?

Hayır. Yabancı bir teknik direktör düşünülüyordu.

Lucescu mu?

Hayır. Sevilla’nın ve Real Madrid’in eski teknik direktörü Juande Ramos. Ramos’la beraber görev alabileceğim konuşulmuştu. Ama Ersun Yanal tercih edildi. Bunun dışında başka bir şey olmadı. Ama olsun önemli değil, biz Trabzon’u ve Trabzonspor’u seviyoruz.

AykutSenol

‘’2010-2011 sezonu adil geçmedi!’’

Antrenörlük hayatınızın ilk yıllarında 2010-2011 sezonu Türk futbol tarihinin en şaibeli sezonlarından biri olarak kayıtlara geçti ve nitekim bazı takımlar UEFA tarafından Men cezası aldı. Siz o sezon Manisaspor’da Hikmet Karaman’ın yardımcılığını yapıyordunuz. Dışarıdan bir göz olarak sezona tanıklık ettiniz. O sezonda bir gariplik olduğunu hissediyor muydunuz yoksa, sezon boyunca yaşananlar size normal mi geliyordu?

Hayır bir gariplik hissetmedim. Ben hiçbir zaman şark kurnazlığı yapmak istemedim. Her şeyin akışında ve doğal şekilde geçmesini istediğim için her şeyin doğal olduğunu düşünüyordum. Ama o sezon pek de adil geçmedi… Bu tip olaylar Türk futbolunda daha öncede yaşandı, her zaman yaşanıyor. Herkesi kendin gibi görürsen yanlış yaparsın. Ben de burada yanlış yapıyorum. Herkesi kendim gibi görmeye çalıştığım için, her şeyin adil, düzgün ve doğru olması için bu gözle bakmaya çalışıyordum, ama yanılıyorum… 16 Galibiyet 1 beraberlik. Bu inanılmaz bir başarı! Futbolda zaman zaman böyle şeyler oluyor. Bu inanılmaz bir başarı! Eğer kendi güçleriyle yaptılarsa helal olsun! Ama o şaibeler hala devam ediyor. Kimin doğru söylediğini kestirmek çok zor. CAS, UEFA dediğiniz gibi cezayı verdi. Ama Türkiye’de de aklandılar…

‘’Türk takımları Avrupa’da gözden düşmüş oyuncuları transfer ediyor’’

Yakın zamanda Bosna Hersek ve Makedonya gibi balkan ülkelerinde görev aldınız. Futbol açısından bu ülkeler ile Türkiye arasında ne gibi farklılıklar var?

Saha, tesisleşme, imkanlar, şehirler ve ülke olarak biz çok öndeyiz. Ama oyuncu kalitesi olarak baktığımız zaman onlardan gerideyiz. Biz Türkiye’deki oyuncuları yeni yeni yurtdışına göndermeye başladık. Ne enteresan ki bu gelişme yabancı sınır kalktıktan sonra başladı! Futbol fakirlerin oyunudur. Fakirlerin izleyip zenginlerin izlediği bir oyundur, ama artık zenginler oynuyor fakirler izliyor. Çok büyük paralar dönmeye başladı, aidiyet duygusundan çok paraya yönelim başladı. Bulunduğumuz kulübün formasını taşırken doğru davranarak, elinizden geleni yapmalı, aldığınız paranın hakkını vermelisiniz. Türkiye’de ciddi finansal problemler var, altyapı yok. Eskiden tarımda ve ziraatta üreten bir ülkeydik. Artık sadece tüketiyoruz, cepten yiyoruz. O yüzden Balkan ülkeleri bizden bu konuda önde, çünkü üretiyorlar. Balkan ülkelerinde oyuncular çok düşük rakamlara oynuyor ama bizim 17-18 yaşındaki oyuncularımız devasa paralar istiyor.

Türkiye’de altyapıdaki oyuncular, Balkanlar’daki altyapı oyuncularına göre büyük paralar kazanıyor, ancak yeteneği doğrultusunda bu parayı hak etmiyorlar. Başakşehir Visca’yı başka bir oyuncuyu izlerken keşfetti. O coğrafyada o kadar çok yetenekli oyuncu var ki… Türk takımları olarak bizler Avrupa’da gözden düşmüş oyuncuları kadromuza katıyoruz. Buna ne gerek var? Gidin Balkanlardan, Norveç’ten, İsveç’ten Avusturya’dan 22-23 yaşındaki oyuncuları alın. 1 Milyon Euro ödeyin ama iki sene sonra 5 Milyon Euro’ya satın. Hem maddi olarak kulübünüzü hem de oyun olarak takımınızı korumak zorundasınız. Takım çalıştırmadığım zamanlarda İsveç’e gidip oyuncu izlemiştim. 2021 Avrupa Şampiyonasında İsveç milli takımında oynayan Viktor Claesson benim listemdeydi ve maliyeti sadece 750 Bin Euro’ydu. Elsfborg takımında oynuyordu.

‘’Kimse size 15 yabancı oynatın demiyor’’

Yabancı Kuralı için ne düşünüyorsunuz?

Futbol evrensel bir oyun. Bunun yerlisi yabancısı olmaz. Türk futbolunu korumak istiyorsak kriter getirmeliyiz. Altyapılarımızda seviye yükseltmeliyiz. Kimse size gidin 15 yabancı oynatın demiyor. İsterseniz 15 yerli ile oynayın. Altınordu yapıyor işte, yabancı oynatmıyor. Kısıtlama getirmek bence yanlış bir karar. Kısıtlama değil, kriter getirmeliyiz. 8 oyuncu oynayacak 6 tanesi dışarda kalacak. 4 tanesi kulübede, 2 tanesi otelde olacak! Böyle bir şey olabilir mi? Alınan bu kararla Teknik adamlar hata yapar.

Mustafa Denizli Fenerbahçe’yi çalıştırırken bu hatayı yaptı. Bizde Gaziantepspor’dayken 2012 yılında Trabzonspor’a karşı yaptık ve hükmen yenildik. 6 oyuncumuz vardı 7. Oyuncuyu oyuna sokmuştuk, sanırım Sapara’ydı. Maçın heyecanıyla sahada kaç yerli kaç yabancı var bunları düşünemiyorsunuz. Oyuna yerli oyuncu mu soksam yabancı oyuncu mu soksam düşüncesi futbolun kuralına ters. O yüzden yabancı kuralı serbest olmalı ve altyapı tesisleri kurarak altyapıya önem vermeliyiz.

377774

Futbol hayatınızda Özkan Sümer, Şenol Güneş, Fatih Terim, gibi Türk futbolunda çok büyük izler bırakan isimlerle çalıştınız. Futbol adamı Hasan Özer, bu isimler dahil hangi teknik direktörü örnek alıyor ve çalıştırdığı futbolculara onun tarzıyla yaklaşıyor?

Bu isimlerin hepsi çok değerli isimler. Ama ben onların futbol bilgilerinden yararlanarak kendi tarzımda çalışacağım.

fee8ab0324e62a9c8345c43b62744196

‘’Şenol Güneş, Trabzonspor’un yaşayan bir efsanesi’’

Avni Aker stadı yıkılıp millet bahçesi adı verilen bir bahçe yapıldı. Trabzonspor’da maçlarını yeni stadyumunda oynuyor. Sizce Trabzonspor, Avni Aker de kalmalı mıydı?

Taş yerinde ağırdır! Beşiktaş ve Fenerbahçe kendi stadyumlarında kaldı. Sadece Galatasaray ve Trabzonspor taşındı. İsmi olan, değeri olan eserler yerinde kalmalı. O bir kültür, yaşam tarzı, şehrin felsefesi. O stadyumu oradan alırsanız havayı kaybedersiniz. Nitekim zaten kaybettiniz. Akyazı’da halkla iç içe değilsin, Trabzon halkı futbolu seviyor. Yeni stadyuma Şenol Güneş ismi verilmesi de doğru bir karar. Şenol Güneş Trabzonspor’un yaşayan bir efsanesi. Bizi dünya kupasında üçüncü yapan bir teknik direktör. Hüseyin Avni Aker ismi de Trabzonspor’la özdeşleşmişti. Aslında stadyum yerinde kalsaydı adını değişmeye bile gerek kalmayacaktı. Stadyum değiştiği için isim değişikliğinde bir mahsur görmüyorum.

Futbolcu Hasan Özer hangisini daha çok isterdi? 2002 Dünya Kupasında Türk Milli takımıyla forma giymeyi mi, yoksa Trabzonspor’la 1996’ da ya da Gaziantepspor’la 2001’de lig şampiyonluğu yaşamayı mı?

Çok zor bir soru(gülüyor)hangi cevabı versem üzülenler olacak. O nedenle Milli takımla 2002’de olmayı daha çok isterdim.

Hocam çok teşekkür ederim. Eklemek istediğiniz bir şey var mı?

Ben teşekkür ederim. Trabzonspor’a ve Türk kulüplerine başarılar. Yeni sezonun taraftarlı geçmesi dileğiyle…

0
mutlu
Mutlu
0
_zg_n
Üzgün
0
sinirli
Sinirli
0
_a_rm_
Şaşırmış
0
vir_sl_
Virüslü
Hasan Özer: ‘’1996 Yılı iyileşmeyen bir yara olarak kalbimde duruyor’’

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Giriş Yap

Giriş Yap

Vira Trabzon ayrıcalıklarından yararlanmak için hemen giriş yapın veya hesap oluşturun, üstelik tamamen ücretsiz!