Vira Trabzon haber ve medya sitesinin çok değerli okurlarına bu yazımla vira derken, sitenin kurucusu ve her şeyi mahalle arkadaşım sevgili Ahmet Şefik Mollamehmetoğlu’nu saygı, özlem ve rahmetle anıyorum…
Bazı yazılı yayınlarda önemli gün ve olaylar başlığı altında geçmişte o ay gerçekleşen ve özelliği olan yaşanmışlıklar hatırlatılır. Bu olaylardan bazıları sizi çok sevindirip gururlandıracağı gibi bazıları da derin bir üzüntüye sebebiyet verir ve yaşanmışlığından çok utanır hayıflanırsınız ‘’hiç olmasaydı’’ diye düşünürsünüz.
Aralık ayının 23’ü de işte o utanç duyduğumuz, üzüldüğümüz ve hiç yaşanmamış olmasını dilediğimiz vahşi bir olayın 90’ıncı Yılı…
23 Aralık 1930 günü, İzmir’in Menemen ilçesinde Asteğmen Mustafa Fehmi Kubilay ve ona yardıma koşan Bekçiler Hasan ve Şevki’nin şeriat isteyen azgın bir grup tarafından vahşice katledilişinin yaşandığı kara bir gün…
O talihsiz kapkara gün; Manisa’dan Menemen’e gelen sarıklı ve cüppeli birkaç kişi toplumun bir bölümünü kışkırtarak çoğalır ve eyleme başlarlar. Bu şeriatçı ve gözü dönmüş güruhu bastırmaya gelen Asteğmen Kubilay komutasındaki askerler manevra mermisi ile korkutmak için ateş açarlarsa da hakiki mermi olmadığından etki etmez, bu olayı elebaşı Derviş Mehmet fırsat bilir ve ‘’bana kurşun işlemiyor’’ diyerek olayı daha da provoke eder ve toplumu galeyana getirir. Bu kargaşada Kubilay yaralanır ve yakalandıktan sonra da başı Derviş Mehmet tarafından kesilir. Bekçiler Hasan ve Şevki şehit edildikten sonra yeni askeri birlik gelir ve çıkan çatışmada Derviş Mehmet’in de dâhil olduğu birkaç kişi ölür.
Mustafa Kemal Paşa bu olay üzerine derin üzüntü duyduğunu ifade eder ve Mürtecilerin gösterdiği vahşet karşısında Menemen’deki ahaliden bazılarının alkışla tasvipkar bulunmalarının bütün cumhuriyetçi ve vatanperverler için utanılacak bir hadise olduğunu belirtir. İsyana katılanlar idam edilir veya ağır hapis cezasına çarptırılır. Vatansever Şehit Asteğmen Kubilay kanlı elbiseleriyle gömülür, kanlı şapkası ise sergilenmek üzere Etnografya müzesine teslim edilir.
Menemen’de her yıl Kubilay anıtı önünde düzenlenen anma törenlerinin, günün hassasiyetine yakışır düzeydeyken, zaman içerisinde diğer önemli milli günlerimiz gibi sıradanlaştırıldığını da üzülerek görmekteyiz. Bizzat şahit olduğum 2017’deki anma gününde, konuşmaların yapılmayarak basit bir anma ile geçiştirilmesi üzerine oradaki ve her yıl anma törenlerine katılan bir kadının ‘’ Paşam, böyle yasak savarcasına anma mı olur, Atatürk ve Kubilay’ın kemiklerini sızlattınız, sahip çıkın’’ diye bağırması üzerine Paşanın başını önüne eğerek yoluna devam etmesi beni de ziyadesiyle üzmüştü. Hem anmaya gerekli özenin gösterilmemesi hem de Paşanın başı önde gidişi…
Tarihten ders alınırsa tekerrür eder mi? Kubilay olayından alınacak ders; kanla ve irfanla kurduğumuz cumhuriyete ve onun kazanımlarına demir bileklerimizle sımsıkı sarılmak, sahiplenmek ve her ne pahasına olursa olsun koruyup kollamaktır. Ders alınsaydı 23 Aralığın benzeri 15 Temmuz olur muydu? 1930’dan 2016’ya kadar hala Cumhuriyete karşı deneme sürüyorsa yanlış giden bir şeyler olduğu aşikârdır.
Atatürk’ün ifade ettiği üzere ‘’ Din bir vicdan meselesidir’’ ve siyasete alet edilmemesi gerekliliğinden hareketle laik, demokratik, hukuk devleti ilkelerine koşulsuz bağlanılmalı ve demokrasi kılcal damarlara kadar yaygınlaştırılmalıdır.
Aksi takdirde; kalleş emperyalistler; Derviş Mehmet’ler, Şeyh Sait’ler, Fetullah Gülen’ler vasıtasıyla denemelere devam edeceklerdir. Çözüm Atatürk’ün hedef koyduğu çağdaş medeniyet seviyesine ulaşmaktır; yolu da çalışmak, bilime dayalı eğitim ve laik toplum yapısındadır. Milletimizin sahip olduğu hasletlerin emperyalistlerce bozulmaya uğraşılması sürekli olacaktır. Dünyanın gıpta ile bakarak kıskandığı Türk Ordusunun ayarlarıyla oynamayı başaranlar, toplumun değerlerini de bozarak seriyi devam ettirmek istemektedir.
Televizyonların gündüz kuşağı programlarında; kadınları birbirine kırdıran, kadını aşağılayan, aile kavramını sıradanlaştırarak hedef alan, kimin eli kimin cebinde dedirtircesine programlar sunan televizyon kanallarının topluma bir şey kazandırmayacağı gibi Türk aile yapısını bozarak, çoğunluğunun yozlaştığı izlenimi vermeye yönelik olduğu çok açıktır. Ancak; bunu önlemekle görevli olan yetkililer, maalesef devekuşu misali gibiler. Ya bihaberler, ya bu işin piyonular ya da bizzat planlayıcısı, tetikçisidirler.
Emperyalistlerin Sevr Projesi dört koldan uygulanmak istenmektedir. Amaç; bir yandan güçlü Türk Ordusunun diğer ülke orduları gibi zayıflatılması diğer yandan toplumun değer yargılarıyla oynanarak birbirine olan bağlılığın zedelenmesiyle Jeostratejik coğrafyaya hâkim olmak. Bu amaca müzahir dâhili bedhahların(kötü yürekli) olması da işlerini kolaylaştırmaktadır. Vatansız satılmışlar ve fırıldaklar her daim olmuştur ve olacaktır.
Mürteciler ve destekçileri 23 Aralık’ta başaramadılar, 15 Temmuz’da da başaramadılar, ancak rüyaları hiç bitmemektedir.
Onların rüyaları hiç bitmeyecek ama biz onların rüyalarını, her defasında hep kan ter içerisinde hoplayarak uyandıkları kâbusa dönüştüreceğiz, tabii ki Atatürk ve kazanımlarına ve öğretisine sarıldığımız müddetçe…
Sağlıcakla kalın, saygılarımla…