1900 yılından beri özellikle ABD emperyalizminin gözü, Türkiye’nin Güneydoğu Anadolu Bölgesi’nde buluna petrol yataklarında ve son yıllarda da “kaya gazı”ndadır. ABD emperyalizminin bu bölgeye hizmet, AB emperyalizminin de işgal bahanesiyle yerleşmesine engel olan Mustafa Kemal Atatürk olduğu için onu hiç ama hiç sevmezler. Yerli sevmez ve saymazlar ise, Emevi anlağı doğrultusunda sadece öteki dünyaya ait öğütleri dinleyen ve onlara değer veren, bu dünyada da basmakalıp sözleri tekrar etmekten hoşlanan durumunda oldukları için Atatürk’ü dini saptıran, şeytanı temsil eden olarak görür.
ABD, Kurtuluş Savaşı’nı galibiyetle bitirmiş, işgal için gelenleri geldikleri yerlere göndermiş olan yeni Türkiye Cumhuriyeti üzerindeki emelini kısa zamanda gerçekleştiremeyince 1927 yılında meclisinde Atatürk için, “Timur kadar kan dökücü, Korkunç İvan kadar uçarı, kafatasları piramidi üzerinde oturan Cengiz Han kadar değersiz olan bir diktatör” şeklinde kötülemelere başlamıştır. O gün bugündür çirkinliklerini, olumsuz tavırlarını terör örgütlerini alttan alta desteklemekle, ara sıra gemimizi güya yanlışlıkla batırmakla, ara sıra da ülke dışında görevli askerlerimizi pusuya düşürüp başına çuval geçirmekle açık açık yapmaktadır. Türk ulusu için kararlı, tutarlı, onurlu ve öngörüsü kuvvetli yedi düveli dize getiren bir lider olan Atatürk için ABD’nin ya da AB’nin iyi bir rüya görmemesi olağan sayılabilir.
Olağan sayılmayan, pilav yemeğinde dişi kıran, pirince benzeyen taştır örneği, bizlere onurumuzla yaşayabileceğimiz bir yurt bırakan Atatürk’e yoğun nefret ve şiddetli düşmanlığı belgi edinmiş olan yerli sevmezlerin tutum ve davranışlarıdır. Basmakalıp sözleri tekrar etmekten zevk alan yerli sevmezlerin Atatürk’ü sevmemesinin nedeni: Türk Toplumunu kısa zamanda okuryazar yapması, buna bağlı olarak saygınlıklarının azalması, bilgisizliklerinin geniş kitlelerce anlaşılmasıdır. Kur’an’ın Türkçe açıklamalı betiğinden 10.000 adet basıp halka dağıtması, halkın dinini daha iyi anlaması ve anlatmasıdır. Üfürükçülerin ve muskacıların alan bulamamasıdır. Emevi ekininin, Türk toplumu ve İslam dünyası üzerindeki kutsal değerlerle bağdaşmayan uygulamalarının okuryazar oranı artıkça anlaşılmasıdır. Atatürk’ün Türk toplumunu doğru ve uygun bir sosyal yaşama kavuşturmuş olması; bir nesnenin, bir bireyin ya da topluluğun kendine özgü olan, onu başkalarından ayıran temel belirtiyi, onun davranışlarını belirleyen ana özelliği bilgi ile taçlandırması, Emevi anlayışına ve yaklaşımına direnimle kadını omuzlar üzerinde taşıyacak kadar değerli saymasıdır.
Yerli sevmezlerin ABD ve AB emperyalist ülkelerle İstanbul’un Fatih Sultan Mehmet’ten sonra fetheden ikinci büyük komutan olan Atatürk aleyhindeki bu söylem ve eylem birliği çok yüzsüzdür, utanç vericidir, karadul ile sevişmedir. Camimiz, ezanımız, bayrağımız anamız, babamız, bacımız, kardeşimiz, şerefimiz ve namusumuz gibi kavramlar için normal değildir. Atatürk’ü sevmemek yukarıda saydığım değerleri ve bir söylenceye göre de İstanbul’un fethedilmesini isteyen Yalvacımızı –Peygamberimizi- sevmemektir.
ABD, AB ve yerli sevmezler yani dinciler –dini kullanarak çıkar elde edenler- aynı paydada birleşip, bizleri zorun ve zorunluluğun baskısından kurtaran Mustafa Kemal Atatürk’ün “kötü olduğunu” söylüyor, seslendiği kitlelere de utanmadan, sıkılmadan, “keşke Yunan galip gelse” şeklinde aşılama yapıyor. Bu durum bana lise yıllarında öğrendiğim bir “önermeyi” hatırlattı: “Aynı şeye eşit iki şey bir birine eşittir” yani ABD eşittir AB, o da eşittir yerli sevmezler, yani dinciler –dini kullanarak çıkar elde edenler- olur.
Ey yerli sevmezler! Gübreniz bol verildiği için bu denli göverip boy atmakta, halkı da yetkenin –otoritenin- egemen olduğu kurumların kölesi haline getirmek için uğraş vermektesiniz. Sizlere sözüm var: “Bu topraklar üzerinde şerefle, onurla ve de namusla yaşamak varken; yazgıyı alın teri yanında bilimle de yenmeye çalışan Atatürk’ü sevmemek niye? Ulusal kimliğini, dini ve ekinsel değerlerini çıkar uğruna ayaklar altına almak, kendi varlığınızı yadsımak niye? Ortağınız olan yayılmacı –emperyalist- devletler biliniz ki, aradıklarını bulduklarında, elde ettiklerinde, kısacası sizinle olan işleri bittiğinde sizleri “karadul” gibi zehirleyip öldürmekten geri durmayacaklardır.”