Türkiye’miz 20 yılın sonunda hukukun üstünlüğü endeksinde 139 ülke içinde 117. ve yolsuzluklarla ilgili 134 ülke içinde 69. sıraya getirilmiş oluşuna; adaletsizliği, hukuksuzluğu bir bakıma yönetme tercihi yapıp yoksulluğu, yolsuzluğu belgi edinmiş olan ve bir yandan da adalet mensuplarına fısıltılı bir şekilde yapılacağını söyleyen sistem artık sıtmaya yakalanmıştır.
Yurttaşın gelir vergilerinden toplanan paralar, Anayasanın 73. Maddesi “.. Vergi yükünün adaletli ve dengeli dağılımı, maliye politikasının sosyal amacıdır” amir hükmü ortada iken; eğitim, sağlık, spor, güvenlik, çevre vb. yerlere verilmesi gerekirken paralar, Merkez Bankası üzerinden döviz hesabı olanlara, hazine üzerinden Türk lirası olanlara yoksul hiç düşünülmeden veriliyor.
KPSS sınavlarında derece yapmış olanlar, özel yetenek gerektirmeyen kurumlar için de komisyon karşısında başarısız gösterilip yerine hak etmeyen kişilerin kazandırılması yaşam umutları köreltiliyor, suçluluğu ve sefaleti ödüllendiriyor. Yurt şehitleri arasında maddi ayrım sürdürülüyor, hakkında takipsizlik kararı olanlar, hakkında beraat kararı olanlar, hakkında hiçbir karar olmaksızın idari bir kararla cezaevlerinde tutulmalar çığ gibi büyüyor.
Devletin kasasından 5 kuruş çıkmayacak denilen “devlet-kamu özel işbirliği projeleri”ne yılda 4,5 milyar dolar yaklaşık 60 katrilyon para ödendiğini televizyon haber kanallarından öğrendim. ‘Aklımla alay edildiğini’, bir yurttaş olarak çok da ciddiye alınmadığımı, bu nedenle yöneticilerime güvenimin sarsıldığını söylemek durumundayım.
Anayasa Mahkememize bir yılda 66121 başvuru yapıldığı, bu başvuruların 48268’inin yani %73’ünün adil yargılanma ile ilgili olduğu gerçeği, yasa tanımayanların güçlendiğini gösteriyor. Yaraşırlığı tartışmalı atamaların çokluğu bizleri hızla Avrupa ölçütlerinden uzaklaştırıyor. Adaletsizlik, haksızlık, hukuksuzluk demokrasimizi, devletimizi fare gibi üfleye üfleye ısırıp yaralıyor.
Yöneticilerimizin, yönettiği insanların sadece dinlemeleri gereken nesneler olduğuna, konuşmaları için ağızlarının, olup biteni görmeleri için gözlerinin olduklarına inanmayışlarına, inandıkları değerler –kur’an- müsaade etmediği halde aynı düşüncedekileri dost ve ayrı düşüncedekileri de şeytan gibi görmelerine üzülüyorum.
Yöneticilerimizin çoğu kendi güvenlikleri için nerede ise meleklere bile koruma tahsis ederken, devletin zirvesinin de olduğu bir şehit cenazesinde muhalefet liderinin korunamayıp linç edilir gibi bir muameleye tabi tutulması, “..kişinin temel hak ve hürriyetlerini, sosyal hukuk devleti ve adalet ilkeleriyle bağdaşmayacak surette sınırlayan siyasal, ekonomik ve sosyal engelleri kaldırmaya .. çalışmaktır,” Anayasamızın amir hükmüne uygun değildir.
1993 yılında yapılan Atatürk Havalimanı çatısı 29 yıldır tüm olumsuz hava şartlarına direnirken, bugün onun önemi daha da belirginleşirken, 2018 yılında kazanmanın dışında düşüncesi olmayan, daha çok kazanmanın tek mutluluk kaynağı olduğuna inanan anlağın yaptığı İstanbul Havalimanı’nın çatısı yapıldıktan 3 yıl sonra çökmesi düşündürücüdür. Yoğun kar yağışı nedeniyle yolcuların merkeze otel olmadığı için aktarılamayışı, yolcuların saatlerce uçak içinde bekletilmesi, karton yataklar üzerinde sabahlatılması düşündürücüdür.
İran tarafındaki ya da Türkiye tarafındaki problem yüzünden sanayi tesislerine üç gün boyunca elektrik verilemeyecek olması, ortada çok ciddi bir plansızlığın, öngörüsüzlüğün ve beceriksizliğin olduğunu gösterir. Akıl ve bilimle kavgalı yöneticilerin neden olduğu bu kesintilerden doğacak şirket zararlarını kim neden ödeyecek?
Yönetici konumunda olup da sefalet ve suçluluk karşısında gözlerini, kulaklarını kapatanlar; “bir kereden bir şey olmaz”, “Bunlar tecavüzcü değil, küçüğün rızasıyla yapılmış işler” diyenler, kafası beline inmişler, kendi düşünceleriyle düşüncelerini çiftleştirenler, kendini doğuracağını ve halkın gözünden düştüklerini hala anlamamaya devam ediyorlar.
Yılan kırkmaya, ikiyüzlü olmaya, alt kademede olan görevlileri bile dolandırıcı, yapmacık kişilikli ve hırsız olmaya; sadece karını ve iktidarını düşünen olmaya özendiren sistemin maskesi düşmüştür artık. Gerçeklerin üzerine atılan örtüler cesareti ve direnci belgi edinenlerce bir bir parçalanıyor.
Türkiye’nin başına bela edilen bu “Ucube sistemden” onurlu ve umutlu yaşamayı yasaklayanlardan kurtulmak için; 22+13= 5 işlemindeki gibi sosyal grupları tek tek büyütüp toplamak yerine; (2+1)2= 9 işlemindeki gibi karşı olan sosyal grupları birleştirip, umutları büyütmenin yolunu bulmalıyız.