UĞUR’LAR OLSUN…

Paylaş

Bu Yazıyı Paylaş

veya linki kopyala

‘’ Sağcılıktan, solculuktan vazgeçtik, önce ciddi bir devlet gerekiyor. Reformdan, devrimden vazgeçtik; evet doğru, şu kan selini durduracak, bütün olan bitenlerin hesabını soracak bir devlet arıyoruz. Ve yüreğinde insan sevgisi olan politikacı arıyoruz’’ diye 28 Aralık 1977 tarihinde Cumhuriyet gazetesinde yazmıştı, Uğur Mumcu. Üzülerek ifade edeyim ki çok haklı, hala arıyoruz…

Dinmeyen bir kan akışı var ülkemizde, bizleri derin yaralar içinde bırakan. ‘’Kökünü kazıdık, belini kırdık’’ gibi beylik laflarla psikolojik harp tanımlarına sıkışıp kalan ve kapatılamayan bir yara, sanki tuz dökmüşçesine sızım sızım sızlayan…

Son yıllarda cinsiyet kırımı diyerek konuya dikkat çekmek için sloganlaştırılan bu ifadeye katılmamakla beraber artan kadın şiddeti ve önlenemeyen kadın cinayetleri kız kardeşlerimizi, eşlerimizi, annelerimizi bizlere hatırlatarak bu zor dönemde daha da mutsuzlaştırıyor ve çaresiz izlemekle kalıyoruz, erki elinde bulunduranlar gibi. Acil önlem alınmalı hem de acil ve yeterli önlem.

Dünyanın en güzel coğrafyasına sahibiz, ama hep kanayan bir yanımız var. Vücudun bir yanında arıza varsa tüm vücudun etkilenmesi gibi tüm Ülkem etkileniyor. Ekonomik koşulların umutsuzlaştırdığı insanımızın çıkış yolu, eşit paylaşım ve sonrasında eğitim seviyesinin yükseltilmesi ile at başı gidecek bilinç düzeyinin artmasındadır. Umudum var, gelecek günler için…

24 Ocak 1993 tarihinde gözü dönmüş vahşi katillerce evinin önünde arabasına koyulan bombanın patlaması sonucunda canice bedenen yok edilen ancak fikirleriyle yaşamaya devam eden gazeteci, araştırmacı, yazar Uğur Mumcu’yu saygı, özlem ve rahmetle anıyorum, Uğur’lar Olsun…

Bir arkadaşımla sohbet ederken bir elin verip diğer elin görmemesi gerektiği yardımlardan bahsederken bunu istismar edenlerin olduğunu ve bunun zararının da ihtiyaç sahiplerine dokunduğunu söylediğim de, çok güzel bir ifadeyle’’ Bizim iyilik etme merhametimizi çalıyorlar’’ diye cevapladı.

İşte bu yüzden temiz vicdanlara ihtiyaç var. Çoğu zaman deriz ya ruhsuz, vicdansız şeklinde, aslında tek kelimeyle uzun bir tanımlamadır bu sözcükler…

‘’Ölmekten ne korkarsın, korkma ebedi varsın. Ölür ise ten ölür, canlar ölesi değil’’ derken Yunus Emre ruhun varlığı ve önemini ne güzel düşündürerek vurgulamış.

Nüvide Tulgar’ın ‘’Kendi kutup yıldızını bul’’ kitabından alıntıladığım bu kısa öykü ile anlamaya çalışalım. Okurken adeta yaşamanızı istiyorum, kral gibi…

Bir zamanlar, büyük bir ülkeyi yöneten kralın dört eşi varmış. Kral en çok dördüncü eşini severmiş, bir dediğini iki etmez, her şeyin en güzelini ona verirmiş. Üçüncü eşini de çok severmiş. Bu güzelliğin bir gün kendisini terk edeceğinden korktuğundan üzerine titrermiş. İkinci eşini de severmiş, kendisine karşı her zaman sabırlı davranan eşi, ne zaman bir derdi olsa daima onun yanında bulunurmuş.

Kraliçe olan birinci eşiymiş kralın. Onu en çok ve karşılıksız seven, sağlığına en büyük katkıyı sağlayan bu eşi olmasına rağmen, kral birinci eşini sevmez ve onunla hiç ilgilenmezmiş.

Bir gün kral ölümcül bir hastalığa yakalanmış. Öldükten sonra yapayalnız kalmaktan çok korktuğu için, eşlerinden hangisinin ölüm yalnızlığını kendisi ile paylaşabileceğini öğrenmek istemiş.

En çok sevdiği dördüncü eşine ölüm yolculuğunda kendisine eşlik etmek ister mi sorduğunda aldığı yanıt kalbine bıçak gibi saplanmış,’’mümkün değil’’ olmuş. Üçüncü eşi de’’Hayır, hayat çok güzel, sen ölünce ben yeniden evleneceğim’’ demiş. İkinci eşi de,’’bu sorunun için hiçbir şey yapamam, sana güzel bir cenaze töreni yaptırır ve yasını tutarım’’ karşılığını verir.

Büyük bir hayal kırıklığı yaşamakta olan kral birinci eşinin sesi ile irkilmiş,’’Nereye gidersen git seninle olurum, seni takip ederim.’’Ah, keşke bir şansım daha olsaydı’’ diye inlemiş kral.

Yaşamda hepimiz dört eşliyiz aslında; dördüncü eşimiz vücudumuz. Onun güzel görünmesi için ne kadar çaba harcarsak harcayalım öldüğümüzde bizi terk edecektir. Üçüncü eşimiz sahip olduğumuz servetimiz ve statümüzdür, ölür ölmez başkalarına yar olacaktır. İkinci eş ailemiz ve dostlarımızdır, tüm sorunlarımızı paylaştığımız bu kişilerin yapabilecekleri tek şey gözleri yaşlı bizi uğurlamak olacaktır. Birinci eş ise ruhumuzdur. Bizimle gelir.

Çıkardığım ders; ruh dinginliğini sağlamak oldu. Ruh aynı zamanda da insanın kendi vicdanıdır. Başını yastığa koyduğunda uyuyabilen insanın vicdanı rahat, ruhu da dingindir, gerisi boştur.

Gel görelim ki; yeni düzen öyle bir insan yarattı ki, aslında yeni bir tür de diyebiliriz, tüm değerler yok edildi. Kadınlar, çocuklar öldürülüyor, açlık, sefalet hüküm sürüyor ve bakakalıyoruz. Şiddet, terör, tecavüz, yoksulluk ve yoksunluk artarak sürüp giderken çaresiz veya umursamaz izleniyor. Toplumun silkinme ve insani değerlere dönme vakti geçiyor.

Bu dönüşümün olması için de yeni bir hikâyeye, dava insanlarına, vicdan sahibi bireylere, sevginin egemen olduğu ortamlara gereksinim var. Yoksa içi doldurulamayan ve birbirinden pek de farklılıkları olmayan anlayış biçimleri ile kötülüklere sürüklenir ve geri dönülemez bir yola gireriz. İnsanı kötülükle formatlayan yenidünyanın etkili insanımsı canavarları kendilerini kurtarır ama masum ve genellikle bilinçsiz çoğunluk kurtulamaz.

Yeni bir düşünce akımı, yeni bir anlayış ve yeni bir insani düşünce sistemi, yeni bir formata, yeni bir empati anlayışına ihtiyaç var. Buna fabrika ayarları da diyebiliriz.

Şaman inancına göre; doğada hiçbir şey kendisi için yaşamaz, nehirler kendi suyunu içmez, ay kendisi için parlamaz, güneş kendisi için ısıtmaz, rüzgâr kendisi için esmez, bulutlar kendi yağmurlarından ıslanmaz. Her şey birbiri için yaşar, birbiri için yaşamak, doğanın kanunudur. Umarım ve dilerim yüzyılın felaketi olan COVİD 19 Virüsü tüm olumsuzlukların kalkmasına ve insanlığın yeniden doğuşuna vesile olur.

Sağlıcakla kalın, saygılarımla…

UĞUR’LAR OLSUN…

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Giriş Yap

Giriş Yap

Vira Trabzon ayrıcalıklarından yararlanmak için hemen giriş yapın veya hesap oluşturun, üstelik tamamen ücretsiz!