Kağıt Demokrasisi

Paylaş

Bu Yazıyı Paylaş

veya linki kopyala

Ayrımcılığın derinleşerek sürdüğü, liyakatin tarifte kaldığı, emeğin hiç edildiği ortamda, evrensel doğrudan süratle uzaklaşarak adeta kendi doğrularını yaratan ve ona kayıtsız şartsız ısrarla inanan topluma evirilmiş dönemdeyiz.

Teşhis edilmekte hiç de zorluk çekilmeyen bu yanlışı mazur görmek sorunun kronikleşmesini sağlamaktan öteye geçemeyecektir. Sorunun tespiti yapılmışsa ve durum ortaya konmuşsa, konunun gündemde tutularak çözümü ve gerçek doğruların bulunması da mutlaka sağlanmalıdır.

Çeşitli sebeplerin yarattığı bu ayrıştırılmış ortamda yanlışını kabul etmeyen ve demokratlığı da asla kenara bırakmayarak, sürekli sözde kendi haklılığı etrafında başı dönse de topaç gibi fırıl fırıl dönen bir güruhun olması haliyle beklenen talihsiz bir sonuçtur.

Köy Enstitülerinin mimarı İsmail Hakkı Tonguç 1954 yılında şunları itiraf ederken aslında çaresizliğini ve umutsuzluğunu da haykırıyordu: ‘’ Köylü eğitilmeden, işçiye iş verilmeden, herkesin toprağı olmadan demokrasi gelmez, iki tür demokrasi vardır. Gerçek demokrasi için halk sıkı bir eğitimden geçirilir, biz ise Amerikan demokrasisini seçtik, bir sandığa kâğıt attık, adı demokrasi oldu.’’

Hala kâğıt atmaya devam ediyoruz, her ortamda çaresizce ve inatla. Daha yeni görmedik mi, sözde kendini dünyanın hâkimi sanan ABD’nin, Başkanlık seçimlerinde şaibenin ayyuka çıktığını, kâğıt demokrasisinin mektupla devam ettiğini…

O halde kâğıt demokrasisinden doğabilecek ve yaşayabilecek hukuk ve alınabilecek hak olur mu? Olamayacağına göre toplumda herkesin haklı olmasının ve herkesin kendi doğrularının olması da doğal değil mi? Zira demokrasi fikrinin temelleri atılalı çok uzun yıllar olmasına rağmen, çözülemeyen sorunların adeta yumak olması, yozlaşma dolayısıyla tahribatı da doğal olarak hızlandırmıştır.

Adaleti temsil eden Tanrıça Themis’in gözleri bir bezle kapalı ki, adaleti etkilenmeden dağıtsın mantığındayken buna rağmen terazinin kefelerinin nasıl tartacağı da artık muamma. Çünkü Themis artık adeta geneleve düşmüş, nasıl adalet dağıtabilir ki, sahibi hep farklı…

Bu yüzden günümüz kadük düzeninde, kendi gözündeki şaşılığa takılmadan başkalarının gözündeki minicik çapağı görerek yaftalayan insancıkların olması ve çoğalması da kaçınılmaz olur, maalesef öyle de oldu. Themis’te ya öylece bakakaldı ya da o anki sahibinin sesi oldu. Yani adalet yalan oldu. İlahi adalet artık ne olur bilinmez.

Bir yandan, sahip olmakla övündüğümüz ulusal hasletlerimiz yok olurken, bir yandan da hep birlikte felakete doğru sürüklenişin öncü göstergelerinin de farkında değiliz. Yazık bu aziz Millete, yokuş aşağı freni boşalmış tanker gibi uçuruma son sürat gittiğinin bile farkında değil.

Günlük çıkar, hırs, ego tatmini, hoşgörüsüzlük, kişisel ikbal beklentisi ve ilkesizlikler çerçevesinde, niteliksiz yöneticiler idaresinde yaşam sürmeye zorlanan ve de tercihsiz bırakılan toplumu bir arada tutan sevgi, saygı harcının da kaybettirilmesi ile adeta idam sehpasına, fark etmeyelim diye de beyaz idam gömleği giydirilmeden hep beraber gider gibiyiz…

Bu durum muvacehesinde; herkesin haklı, herkesin demokrasi aşığı olduğu, herkesin en çok ve en iyi bildiği dönemdeyiz! MFÖ’nün ‘’Peki Peki Anladık’’ parçasını bilen vardır. ‘’Peki, peki anladık, her şeyden sen anlarsın, en güzel sen bakarsın, en güzel sen ağlarsın, sen neymişsin be abi’’gibiyiz.

Evet, herkes haklı, çünkü Avrupa’nın en az okuyan, araştıran, öğreneniyiz, cahili seven bir kitle var, ayağın baş, başın ayak olmasına baş kaldıran yok.

Evet, herkes haklı, çünkü kimse kendine yapılan haksızlığı başkasına yapmakta beis görmüyor. O bana yapmıştı ben de ona yaparım, yani modern kansız kan davası süregeliyor.

Evet, herkes haklı, çünkü kimse zalimin belki de zamanında mazlum olduğunu hatırlamıyor, zalim mazlum, mazlum zalim olurken kimse çıtını çıkartmıyor.

Evet, herkes haklı, çünkü kimse artık, arkadaşlık, dostluk, paylaşma, sevgi, saygı, merhamet diye kavramlar olduğunu bile hatırlamıyor, çıkar birlikteliği artık yükselen akım, bir gün onunla bir gün bununla…

Evet, herkes haklı, çünkü kimse başkalarının da haklı olabileceğine inanmıyor, inanmak istemiyor, inanır gibi olsa da kişisel menfaati ağır basıyor.

Evet, herkes haklı, çünkü iki yayının ilgili bölümünü okuyup bilim insanı gibi hissettiğinden bilimsel konularda mesela aşı konusunda ahkâm keserek, iddiada bulunabiliyor.

Evet, herkes haklı, çünkü taraftar gibi parti tutarken kişilere âşık olur gibi bağlanıp, bir anda göklere çıkarıyor ve aynı kişiler yanıp-tutuştuğu kişiyi bir anda yerin dibine sokuyor, küfrediyor, aşağılıyor.

Evet, herkes haklı olduğunu sanıyor aslında, çünkü herkesin doğrusu farklı artık, ama kimin doğrusu gerçek doğru?

Sonuç; yüzde 23 kararsız seçmen var ve sanırım z kuşağı ile birlikte daha bilimsel, daha sorgucu, daha nitelikli, daha güvenilir, daha gerçekçi, daha etiketsiz ve kimliksiz yani kandırmasız, saf, kısaca yeni ve farklı bir şeyler arıyorlar. Umarım yüzdesi her geçen gün azalır, azalması umudun artmasıdır zira…

Mustafa Kemal Atatürk ‘’ En büyük dava, medeni ve refah seviyesi yüksek Türk Milletinin varlığını yükseltmektir’’ diyerek idealini açıklamıştır. Bu ideale ulaşmak insani yaşam koşullarının herkes için artırılması ve toplumsal düşünme yeteneğinin yaygınlaşması ile mümkün olacaktır.

İşte o zaman herkesin doğrusu gerçek doğru olur, kimse kendi doğrusunda diretemez. İşte o zaman farklı bir şeyler söylenebilir ve ezber bozulur. Ezber bozulursa kötü olur diyenler umuda da darbe vuran statükoculardır, inanmayın…

Gerçek doğruları bulabilmek, toplumsal baskı ve reflekslerle, yönlendirmelerle hareket etmemekten, düşünmekten, okumaktan, hak bildiği yolda yalnız kalmaktan korkmamaktan geçer…

Sağlıcakla kalın, saygılarımla…

Kağıt Demokrasisi

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Giriş Yap

Giriş Yap

Vira Trabzon ayrıcalıklarından yararlanmak için hemen giriş yapın veya hesap oluşturun, üstelik tamamen ücretsiz!