Trabzonspor neden bir efsanedir?

Paylaş

Bu Yazıyı Paylaş

veya linki kopyala
Farsça kökenli bir kelime olan efsane, eski çağlardan beri söylenegelen, olağan üstü olayları konu edinen hayali hikayelerdir. Bu hikayelerin bir tarafı tarihe dayanmakla birlikte, inanılmaz olgularla süslenerek halkın ağzında şekillenip, dilden dile ve kültürden bir başka kültüre de geçerek, çoğu defa sıra dışı niteliklere bürünen düşsel söylencelerdir de.
Başlangıç zamanları belli olmayan bu hikayeler, görkemli bir gerçeküstücülükle; tanrılar, kahramanlar, yaratılış, günah ve tufan gibi insanların ve kültürlerin dinsel inanış biçimlerini şekillendiren önemli kült değerleri de olmuşlardır. Nuh tufanı ve Ergenekon destanı bu efsane tanımlarına örnek verilebilir. Ancak temelinde gerçeklik dışı örgüsü olan, insanların tanık olmadıkları halde öyle olduklarını kalben ve ruhen içselleştirdikleri efsaneler, bu tanımı ile günümüzde bazı durumları açıklamaya yetmemektedir. Çünkü insanlar; yaşadıkları, gözleriyle tanık oldukları, yazılı ve belgesel tarihin somut bir paçası olan ve meydana geldikleri dönemlerde ki son derece olumsuz koşullarda elde ettikleri mucizevi sonuçlardan dolayı, bazı olayları da efsane olarak kabul etmişlerdir. Yada o duyguyu ona yüklemişlerdir. Çanakkale destanı bunun en iyi örneklerden birini oluşturmaktadır.
Bu tanımlamaların ikinci biçimi ile Trabzonsporu’n bir efsane olduğunu söyleyebilir miyiz? Bu sorunun cevabını ancak, İstanbul’un Anadolu ile olan binlerce yıllık etkileşimine bakarak verebiliriz. İstanbul önce Bizans’ın, daha sonra ise Osmanlı imparatorluğunun başkentiydi. Bundan dolayıda büyük bir siyasi ve askeri güç merkezi olan İstanbul, aynı zamanda ekonomik olarak da her iki imparatorluğun başkenti konumundaydı. Güç bileşkeleri merkezi olan İstanbul, yüzyıllar boyu bütün imparatorluk coğrafyasından özellikle Anadolu dan; siyasi, askeri ve ekonomik olarak beslenmiş ve Anadoluyu her alanda kullanabileceği arka bahçesi olarak görmüştür. Osmanlı, İstanbul’u başkent olarak ilan ettiğinde bu Kentten binlerce yıllık kent ve devlet olma kültürünü aldığı gibi, taht ve saray entrika geleneğini de bütün incelikleri ile almıştır. Kuruluşunda harcına katılan ve Bizans ile gelişip derinlere kök salan bu geleneği, Osmanlı da kendine has yöntemlerle geliştirerek zirveye taşımıştır. Her alanda İstanbul’a tedarikçi konumda olan Anadolu, geleneksel yapısının özü olan bozulmamış insan dokusu ile, o tarihlerde bu entrikalara karşı koyabilecek durumda değildi.
Başkentin Ankara ya taşınmasıyla, geçmişte bir ticaret merkez olan İstanbul, Türkiye’nin kalkınma hamleleriyle birlikte ülkenin sanayi merkezi olma yolunda hızlı adımlar atarak, mevcut konumunu daha da güçlendirmiştir. Bunun yanı sıra, Türkiye’nin yeni gelişen kapitalist yapısından dolayı uluslar arası sermaye ile kurduğu sıcak para trafiği, İstanbul bankaları ve borsası üzerinden yürütüldüğü için, bu durumda İstanbul’un güçlü konumuna bir düğüm daha atmıştır. Bu bütünlüğü oluşturduğu zaman içerisinde ihtiyacı olan iş gücü ise Anadolu’dan kitleler halinde İstanbul’a göç ederek İstanbul’u, nüfus olarak bir mega kent haline getirmiştir. Ayrıca İstanbul yeni siyasi yönetim merkezi Ankara ile güç paylaşımında birlikte hareket ederek, siyasi dokunulmazlık elde edip, kendine hareket edebilecekleri bir alan da yaratmıştır.
Geçmişten gelen konumuyla ve cumhuriyet döneminin bu bileşen parametrelerin oluşturduğu toplam sonucunda, İstanbul’un Türkiye’nin tek güç merkezi olduğu tescillenmiştir.
Bu güç zamanla; sanat, edebiyat, eğitim, kültür, spor ve sinema gibi hayatın diğer alanlarına giderek yayılan ve kaçınılmaz olarak onları da kontrol eden bir hal almaya başlamıştır. Özellikle halk üzerinde ki güçlü hipnoz ve manipülasyon etkilerinden dolayı, sinema ve futbol güncel hayatı besleyen kanalları kontrol etmek için, bu gücün sahipleri tarafından kullanılmıştır. Böylece kitlelerin içsel dinamiğinde saklı olan stabil durumda ki potansiyelin, bu güç odaklarının sahip oldukları konumları değiştirebilecek kitlesel hareketlere dönüşmesinin önüne geçilmek istenmiş ve bunda da başarılı olunmuştur. Bunun sonucunda ise başlangıçta halisane duygularla kurulan futbol kulüpleri, zamanla İstanbul güç odaklarının yuvalandıkları birer yönetim ve algı yaratma merkezlerine dönüştürülmüştür.
Bizans’tan başlayarak, Osmanlıda devam eden ve Cumhuriyetle birlikte katlanarak artan İstanbul’un gücü karşısında, Anadolu şehirlerinin büyük bir çoğunluğu diz çökmüş ve neredeyse İstanbul’dan ulufe bekleyen kapıkulları halin gelmişlerdir. Doğal olarak’ta hayatın diğer bütün alanlarını kontrol eden güç, bu şehirleri ve onların her şeylerini de kontrol etmiştir.
Bunun sonucunda da Anadolu da,  mevcudiyetlerinin farkında olan ve öz saygısını korumak isteyen ne bir kitlenin nede bir şehrin varlığı görülmemiştir. Ancak bu uzun kış uykusuna yatırılmış topraklardan Trabzon şehrinin halkı, insan karakteri ve varlık bilincini koruma kararlılığı vede Karadeniz coğrafyasının getirdiği güçlü ve ben merkezci yapısının tetiklemesiyle, bu oluşuma tepki gösterebilecek öz güvene sahip bir şehir olarak, diğer şehirlerin önüne çıkmıştır. Kapalı ve yetersiz ekonomisiyle, sahip olduğu küçük şehirli nüfusuyla ve dağlarda birbirlerinden uzak yaşayan insanlarıyla bu  halk, ilkel benliklerinden gelen güçlü bir dürtüyle hep birlikte İstanbul’un bu gücüne karşı çıkmışlardır. Bunu da bir alevin birden tutuşarak bir benliği sarması gibi kolektif bir birliktelikle, İstanbul’un en büyük silahlarından biri olan futbolla, İstanbul ile vuruşarak yapmışlardır. Çünkü İstanbul dükalığının, sahip olduğu gücün simgesel anlamda en görkemli gösteriş aracı olan ve halkın kolay algılayabileceği yanıyla futbol,  bu meydan okumaya en el verişli alandı. O zaman ben varım, ben paryan değilim, ben sana karşı biziz demenin mücadelesi de futbolla yapılacaktı. Bu büyük gücün karşısında böyle bir işe kalkma cesaretini, eski çağlarda ki Makronlar ve Driller gibi yerli halklardan miras kalan direnme gücünden, onlara katılan İskitlerin ve Kimmerlerin isyancı ruhundan vede Asya’nın bozkırlarından atlarının yelelerine sevdalanarak gelen Türkmen boylarının savaşçılıkların dan alarak başarmıştır. Yenerek, yenilerek ve düşerek de olsa…
Kendi adıma söyleyebilirim ki Trabzonspor BRAVEHEART algısının yaşayan ruhudur hala. Futbol dünyasının çıkar ilişkileri üzerinden her gün kurulan oyunlarına rağmen.
Trabzonspor neden bir efsanedir?

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Giriş Yap

Giriş Yap

Vira Trabzon ayrıcalıklarından yararlanmak için hemen giriş yapın veya hesap oluşturun, üstelik tamamen ücretsiz!