Bugün sayfamı, kitabımı tanıtan arkadaşım Gün Zileli’ye bırakıyorum.
Ömer Faruk Ciravoğlu, Ver Elini… Yarın İçin Bir Aşk Masalı, Heyamola, 2011
İnsanın arkadaşının romanı hakkında tanıtma yazması büyük zorluklar içerir. Bir kere yeterince objektif olmakta zorlandığınızı hissedersiniz. Aslında objektif olsa bile içi içini yer insanın. Acaba kayırdım mı? Eleştirilerimi halı altına mı süpürdüm? Eleştiri yapsanız, bu sefer de acaba alınır mı diye düşünürsünüz? Velhasıl zor bir iştir bu. O sebeple de mümkün olduğunca kaçınırım arkadaşlarımın kitaplarıyla ilgili yazı yazmaktan. Hatta, kulağınıza gizlice söyleyecek olursam, okumaktan da mümkün olduğunca kaçınırım. Rastladığımda soracaktır nasıl buldun diye. Ya iyi bir şey değilse. O zaman yüzüne karşı iyi değil demek ayıp kaçacaktır. En iyisi, “okuyacağım, merak etme” diyerek zamanın çamuruna yatmaktır. Bir dahaki karşılaşmaya kadar. Kim öle, kim kala.
İtiraf edeyim ki, kırk beş yıllık arkadaşım Ömer Faruk’a ben de aynı taktiği uyguladım. 70 sayfalık bu küçük novellayı aslında istesem bir çırpıda okurdum okumasına ama okuduktan sonra ona ne diyecektim? “Başlangıç olarak iyi.” İşte dünyanın en kaypak cevabı. Biri bana böyle söylese her şeyi o “başlangıçta” bırakır, yürür giderim. Fena halde moralim bozulur. Hem de 60 yaşına gelmiş bir adama söylenecek şey mi bu?
Neyse ki, Ömer’in novellasını bir çırpıda okudum ve bütün bu sıkıntılardan kurtulup kuş gibi hafifledim.
Yok yok abartacak değilim. “Harika” falan demeyeceğim. Çünkü bu novellanın böyle övgülere ihtiyacı yok. Sadece duru bir su gibi güzel ve akıcı, hatta dinlendirici olduğunu söylemek yeterli. Ne demek dinlendirici?
Çünkü kulağınıza usul usul ulaşan tatlı bir melodi gibi. Ya da ne bileyim, bir oda müziğinin dinlendiriciliğinde. Bir aşk öyküsünün böylesine sade, böylesine hırslardan, üzüntülerden, kahrolmalardan ya da fırtınalardan azade olabileceği hiç aklıma gelmemişti. Büyük iniş çıkışlar yok, çok gemlenemez duygular yok. Ama kendi hallerinde seven, sevmeyi seven ve öylece unutmadan yaşayan iki insan var. Galiba böylesine dinlendirici ve insanı yatıştıran bir aşk öyküsü yazabilmek için Ömer Faruk gibi, sakin, iddiasız ama hiç göstermediği halde istikrarlı ve dirençli bir insan olmak gerekiyor.
İsterseniz şimdi abartıyor deyin. Ömer Faruk’un aşk üzerine novellası, dünya aşk edebiyatının en yumuşak, en sakin ama hiç de öyle bir yönelimi olmamasına rağmen, o ölçüde de sezdirmeden acıtan öykülerinden biridir.
Sessiz, sakin, sevimli ve acı.
İddia ve hırsın tozu dumana kattığı bir dünyada tevazunun büyüklüğünü hatırlatan.
Artık Ömer Faruk’u gönül rahatlığıyla arayabilirim!
Gün Zileli
Varlık, Ağustos 2012, sayfa 98