Nazım Hikmet’in Trabzon Günleri

Paylaş

Bu Yazıyı Paylaş

veya linki kopyala

Bolu’dayken olup bitenleri öğrenmek ve öğrenimlerini ilerletmek amacıyla Rusya’ya gitmeye karar veren Nazım Hikmet ile Vâlâ Nureddin burada tanıştıkları ve sosyalist fikirlerinden etkilendikleri yargıç Ziya Hilmi ile birlikte yola çıkarlar. 1921 yılının Ağustos ayında bir yaylı ile hareket ederek önce Düzce’ye, oradan Akçakoca’ya ve nihayet çeşitli güçlüklerden sonra Zonguldak’a gelirler. Buradan bindikleri İtalyan bandıralı Kornilof adlı vapurla 15 Ağustos 1921’de üç arkadaş Trabzon’a ulaşırlar.[1]

Buradan Vapurla Batum’a geçmek istemektedirler. Ancak bunun için ilgili makamlardan “Mürur Tezkeresi” diye anılan bir izin belgesi almaları gerekmektedir. Nazım Hikmet ile Vâlâ Nureddin dönemin Trabzon valisine çıkıp; “Biz öğretmeniz. Kars’a Karabekir Paşa’nın yanına gitmek istiyoruz. Okullara öğretmen bulamıyorlarmış. İşte belgelerimiz. Bu mevsimde karayolu çok çetindir. Vapurla Batum’a geçersek Kafkaslar üzerinden Kars’a gitmemiz daha kolay olur” diyerek izin belgesi için başvurularını yaparlar.[2] Bu sırada Trabzon Valiliğine vekâlet eden Tümen Komutanı Seyfi Bey’in[3] Nazım Hikmet’in dedesi Nazım Paşa’yı yakından tanıyor olması[4] işleri daha da kolaylaştırır. Ancak, söz konusu izin işlemleri tamamlanıncaya kadar da Trabzon’da ikamet etmek zorundadırlar.

Bu sırada Trabzon, siyasi açıdan son derece karışık bir durumdaydı. TKP Merkez Komitesi üyeleriyle birlikte Kars’ta Kazım Karabekir’le görüşmüşler ve Erzurum’a geldiklerinde eski Trabzon Valisi olan İttihatçı Hamit (Kapancı) Bey ve Erzurum’da kurulan Muhafaza-i Mukaddesat Cemiyeti’nin manipülasyonları üzerine yol güzergâhları Trabzon’a çevrilmişti. Mustafa Suphi ve arkadaşları yolda açlığa mahkûm edildikleri gibi ağır hakaretlere maruz kalarak, Trabzon Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti Başkanı olan ve aynı zamanda Teşkilat-ı Mahsusa’nın bölge sorumlusu olan Ahmet Barutçu ve onun silahlı gücünün başında bulunan İskele Kahyası tarafından kendilerine kurulan organize bir tuzaktan habersiz bir şekilde 28 Ocak 1921 günü Trabzon’a ulaşmayı başarmışlardı. Ahmet Cevat’ın 2 Nisan 1921 tarihinde TKP Merkez Heyeti’ne yazdığı mektupta, Suphi ve arkadaşlarına seksen beş köy ve kentte yapılan kötü muamelenin Trabzon’a geldiklerinde daha da arttığını belirtmişti.[5] Konuya dair TKP’li Abdülkadir’in 1 Ekim 1921 tarihli raporuna göre heyetin saat yarımda Değirmendere’ye geldiğini, burada Müdafaa-i Hukuk başkanı Ahmet Barutçu ve üyeleri ile polis müdürünün bulunduğunu, bu sırada Kahya Yahya’nın Rüsumat Dairesi’nden on onbeş kişilik bir rençber ve aynı sayıda sepetli hamal çocuğun olay yerine geldiğini, Suphi ve arkadaşları yaklaştıklarında bir tellalın gençlere hitaben gelen heyete küfür etmelerini istediğini ifade etmektedir.[6] Bu manipülasyon karşısında başlarına gelecekleri tahmin eden Mustafa Suphi’nin, Enver Paşa’nın güvenilir adamlarından olan ve aynı zamanda Trabzon mebusu bulunan İttihatçı Hafız Mehmet Bey’in, bir motorla Batum’a gönderilmeleri teklifini kabul etmekten başka çaresi kalmamıştır.  Suphi ve arkadaşlarına yönelik bu organizasyonun lideri konumunda bulunan İttihatçıların Trabzon’daki önemli silahlı gücü olan İskele Kahyası Yahya dikkat çekmemek için doğrudan müdahil olmayıp bizzat güvenilir adamlarını devreye sokmuştur. Mustafa Suphi ve arkadaşlarını alan motorun denize açılmasından kısa bir süre sonra içinde Gavur İmam Rahmi,[7] Faik Kaptan, Hocanın Hasan, Şevket Reis, Şevki Dayı, Kamış Osman ve Yahya’nın kardeşi Hüsnü gibi Kahya Yahya’nın en güvenilir adamları da ikinci bir motorla hareket ederek Suphi ve arkadaşlarını boğarak denize atmışlardır.[8]

Batum’da bulunan Enver Paşa’nın Trabzon üzerinden Anadolu’ya geçmek üzere yaptığı planın uygulayıcısı olarak belirlenen İskele Kahyası Yahya[9], denetimi altında bulundurduğu çok sayıda silahlı gücüyle kentte keyfi uygulamalar yapmakta, Ankara Hükümeti’nin atamış olduğu vali ve Tümen Komutanının emirlerini dinlememekte direnmektedir. Zira Enver Paşa ile iletişimini sürdüren Kahya Yahya’nın silahlı gücünü arkasına alan Trabzon Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti, Enver Paşa’nın amcası Halil (Kut) Paşa ve yine Paşa’nın yakın adamlarından Küçük Talat (Muşkara) Bey gibi ünlü İttihatçılarla birlikte Trabzon’u İttihatçıların üssü haline getirmişlerdir.[10] Mustafa Suphi ve arkadaşlarının 28 Ocak 1921 tarihinde Trabzon açıklarında öldürülerek denize atılmaları olayı da bu örgütlenmenin ürünü olarak tarihe kaydedilmiştir.

Zira Mustafa Suphi’nin öldürülmesi hususunda değişik görüşler bulunmakla birlikte bana göre 1-7 Eylül 1920’de Bakü’de toplanan I. Doğu Halkları Kurultayı, bu konunun düğüm noktalarından biriydi. Çünkü burada Sovyet desteği alarak Anadolu’da liderlik mücadelesinde bir adım öne çıkan hiç kuşku yok ki Mustafa Suphi olmuştu. Buna karşın Anadolu’daki örgütlenmeye bakıldığında Enver Paşa figürü, kontrolündeki Teşkilat-ı Mahsusa ile birlikte değerlendirildiğinde Mustafa Suphi’nin bu organize güçle mücadele etmesi imkânsızdı. Öyle ki Suphi ve arkadaşlarının Anadolu’ya geçme kararı almadan önceki dönemlerde teşkilat kurmak için Trabzon’a gönderdiği TKP görevlilerinin Trabzon Limanı işçileri arasında yapmaya çalıştıkları örgütlenmede oldukça tedbirsiz ve tecrübesiz davrandığı anlaşılmaktadır. Zira bu teşkilatlanmaya dair Suphi’ye yazılan 25 Eylül 1920 tarihli bir raporda, işçilerin yoğun olduğu iskelede (limanda) örgütlendikleri, hatta üyeler arasında Enver Paşa’nın yakın adamı olan ve daha sonra Mustafa Suphi’nin ölümünden sorumlu olarak tarihe geçen İskele Kahyası Yahya’yı da üye yaptıkları belirtilmekteydi. Nitekim bu örgütlenme TKP arşivlerine şu şekilde yansımıştı:[11] Trabzon’a gönderilen Yusuf Kemal Yoldaş tarafından kayıkçılar ve hamallar arasında bir teşkilat yapılmış. Fakat bu teşkilata bazı zenginler ve Müdafaa-i Hukukçular ve burjuvalar dahildi. Mesela Yahya Reis bu işe dahil idi…” Aynı raporda Trabzon Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti yöneticilerinin zengin kimselerden ve Teşkilat-ı Mahsusa mensuplarından oluştuğu, hatta bir an evvel Enver Paşa’yı bekledikleri belirtilmektedir.[12]

gavur
Gavur İmam ve Rüfekası Geldi

 

Sekiz, dokuz seneden beri Kilat, Zambur ve civarıyla Trabzon’da icra-yı şekavet eden bir çok defalar 15’er seneye mahkum olan ve en son defa da Hacımehmet Cinayeti yaptıktan sonra Sürmene’ye ve oradan da Rusya’ya kaçmış olan Zambur karyesinden Özlüoğlu Molla Mehmet, nâm-ı diğeri Gâvur İmam bu kere Rusya’da derdest edilip hükümetimizle Rusya hükümeti arasında cereyan eden muhabere neticesinde hükümetimize teslim edileceği bildirilmesi üzerine Trabzon’dan memur-ı mahsus  alarak jandarma mülazımlarından Burhaneddin Bey kafi miktar  jandarma neferiyle gitmiş, canileri dünkü gün şehrimize getirmiştir.

Gelen on erkek, üç kadın ve bir kız çocuğundan ibaret olup isimleri ber veçh-i atidir.

Çete reisi Zambur karyesinden Özlüoğlu Molla Mehmet, hizmetçisi Gümüşdereli Yunus, metresi Afondolidis (Rum), nâm-ı diğeri Emine kadınlarla Şana’dan Ömerbayraktaroğlu Hami, Kohala’dan Kalaycıoğlu Seyfeddin, Süfla’dan? Ermeni Mıgırdıç, Şana’dan Yumukoğlu Mevsis?, Sürmene’nin Anaraş karyesinden Süleymanoğlu Yusuf, Karye’den Karahüseyinoğlu Mustafa Bin Mehmet, Karye’den Turanoğlu Abdul Osman, Memişoğlu Hasan Durmuş ve Mıgırdıç’ın karısı Arşakoni ve kızı Anayida’dan ibarettir.

17 Mayıs 1925 tarihli Yeniyol gazetesindeki “Gavur İmam ve Rüfekası Geldi” başlıklı yazı

İskele Kahyası Yahya’nın kardeşi olan Yahyareiszade Zekeriya Bey Bakü Kongresi’ne katılan Trabzonlular arasında bulunmaktaydı. Öte yandan İttihat ve Terakki Cemiyeti’nin kurucu liderlerinden biri olan Bahattin Şakir de Trabzon adına Bakü kongresine katılanlar arasındaydı.[13] Suphi ekibinin belki de Trabzon’da yaptığı en gerçekçi örgütlenme Trabzon matbaa çalışanları arasında gerçekleştirilmişti. Çok sayıda Trabzonlu matbaacı, kurultaya katılmak üzere deniz yoluyla Bakü’ye hareket etmiş, ancak deniz muhalefeti tarafından hedeflerine ulaşamadan Trabzon’a geri dönmek zorunda kalmışlardı.[14] Trabzon matbaacılarının hizmetlerinden biri de Türkçeye çevrilmiş Komünist Parti programının Trabzon matbaalarının birinde çok sayıda basılmış olmasıdır.[15] Her ne kadar TKP belgelerinde bu matbaanın adı yazılı olmasa da Ağustos-Eylül 1920’de Halit Rıfkı imzasıyla Rıfkı Kulaç’ın[16] (ki Rusya’da Türkçe öğretmenliği yapmış) Bolşeviklik lehinde İkbal gazetesinde ardı ardına birkaç yazı yazmış olması, bu matbaanın Eyübzadelere ait İkbal Matbaası olduğunu düşündürmektedir.

Bu arada Suphi ve arkadaşları, Doğu Halkları Kurultayı’nda Sovyetler nezdinde sağladıkları güven ve desteği de değerlendirmek üzere Eylül 1920 ortalarında TKP merkez komitesini toplayarak, elde edilen bu olumlu sürecin Anadolu’ya geçilerek bir adım daha ileri taşınmasına karar vermişlerdi. Bunun için TKP Merkez Komitesi Bakü’de toplanarak Anadolu’ya geçme planlarını gözden geçirmeye başlamışlardı. Bu bağlamda 27 Eylül 1920’de Bakü’de yapılan 7. İçtimada Anadolu koşulları hakkında bilgi veren Süleyman Sami 15 Haziran 1920 tarihinde Mustafa Kemal Paşa ile görüşmek üzere gönderildiği Türkiye’de karşılaştıklarını özetlemiştir. Konuşmasında, kendisinden önce teşkilatlanma yapmak için Trabzon’a gelen Yusuf Kemal Yoldaşın Cihan Oteli Sahibi Tevfik Bey ile görüşerek komünist teşkilatın durumunu sorduğunu, Tevfik Bey’in, Yusuf Kemal’in adını vermesine rağmen kendisinin komünist teşkilatın üyesi bulunmadığı gibi böyle bir teşkilatın varlığından haberdar bile olmadığını ifade etmiştir.[17] Yine 29 Aralık 1920 tarihinde Trabzon’a gelen Abdülkadir Yoldaş’ın raporunda, asker olan Mehmet Salih ile İkbal gazetesi mürettibi Mahmut Hamdi adlı iki Trabzonlu ile görüşerek komünist teşkilatın durumu hakkında bilgi aldığını, ancak memnuniyet duyulacak bir durumun bulunmadığını, bu atıl durumu ortadan kaldırıp teşkilatlanmaya ivme kazandırmak için Trabzonlu onüç kişinin katılımıyla bir toplantı yaptıklarını belirtmektedir.[18] Bütün bu örnekler, TKP’nin Anadolu’da teşkilatlanmak için yaptığı çalışmaların yetersiz, en azından Trabzon’da kelimenin tam anlamıyla “başarısız” olduğunu göstermektedir.

Buna karşın Enver Paşa da Sovyet desteğinden kısmen umudunu kesmiş bir vaziyette olmakla birlikte Anadolu hülyasından vazgeçmemiş, buradaki paramiliter örgütlenmesine güvenip Suphi’yi devre dışı bırakmayı hesaplamaya yönelik strateji üretmeye çalışıyorlardı. Özellikle Küçük Talat, Trabzon Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti yetkilileriyle sıkı işbirliği yaparak Trabzon’u Ankara Hükümeti’nin sözünün geçmediği bir Enver Paşa üssü haline getirmek için yoğun çaba sarf etmiştir. Hiç kuşku yoktur ki İttihatçılar ve Ankara Hükümeti, başka bir ifadeyle Trabzon-Ankara arasındaki bu bilek güreşinin Trabzon cephesindeki silahlı gücü, Milli Mücadele adına limana girip çıkan mallardan aldıkları vergileri keyfi olarak kullanmaktan çekinmeyen Kahya Yahya ve emrindeki örgüttü. Yukarıda TKP raporlarından aktarılan bazı örneklerden de anlaşılacağı üzere Trabzon’daki İttihatçıların tek beklentisi Enver Paşa’nın Trabzon üzerinden Anadolu’ya geçmesiydi. Nitekim bu sürecin sonunda, deniz yoluyla Trabzon’a gelecek olan Enver Paşa’yı “Ali” isimli bir sivil şahıs olarak Mustafa Kemal Paşa’nın yerine geçirmek için Enver Paşa ile mektuplaşan Yahya Kahya, Suphilerin Trabzon’a gelişlerinde duruma “va’z-ı yed” etmiş ve onları Karadeniz’in soğuk sularında ölüme mahkum etmiştir.

Gelişmeleri büyük bir beceriyle takip ve tahlil eden Mustafa Kemal Paşa’nın Trabzon’daki adamları Enver Paşa’nın Anadolu’ya geçme planı hakkında Yahya Kâhya’ya yazdığı bir mektubu ele geçirmiş ve bu tehlikeyi bertaraf etmek için kararlı tedbirler almıştır.

Nitekim TBMM Başkanı sıfatıyla Mustafa Kemal Paşa, Trabzon Valisi Naci (Abdullah Naci Akbay) Bey’e “gayet mahrem” ve “bizzat açılması” kaydıyla çektiği özel telgrafta “Enver Paşa’nın tebdil-i nâm ve kıyafet ederek sevahilin bir noktasından Anadolu’ya gelmeye teşebbüs edeceği hakkında bazı istihbarat vardır. Müessir tedâbir ittihazıyla böyle bir vaziyete teması halinde derhal kendisinin tevkifiyle iş’arı” talimatını vermiştir.[19]

tbmmm reis

TBMM Reisi Mustafa Kemal Paşa’nın, Trabzon Valisi Naci Bey’e, Enver Paşa’nın Trabzon’a gelmesi halinde tutuklanmasının emreden yazısı

Bu süreçlerin yaşandığı ve İttihatçılar tarafından adeta Bolşevik avına çıkılmış olduğu Trabzon’da Nazım Hikmet ve arkadaşlarının can güvenlikleri de tehlike altındaydı Ancak, Nazım ve Vâlâ Nureddin bu tehlikenin yeterince farkında değildiler. Kentin sokaklarında serbestçe dolaşıyorlar, gençliklerinin de vermiş olduğu heyecanla Meydan Parkı’nda yer alan “Muharremin Kahvesi” olarak bilinen kahvehanede Trabzon’un yazar, şair ve öğretmenlerinden oluşan aydınlarıyla konuşmalar yapıyorlardı. Kuşkusuz bu sohbet toplantılarında, Rusya’da kurulan Bolşevik rejimine ait konular çokça konuşuluyordu. Bu toplantının başlıca müdavimleri arasında Trabzon’un güçlü ailelerinden Eyüpzadelere mensup genç bir şair olan Esat Ömer de bulunuyordu.[20]

Meydan Parkı’nın güneydoğu cihetinde bulunan Muharrem’in Kahvesi

nrettin

Nazım Hikmet ve Vâlâ Nureddin; kahvedeki sohbet toplantılarında zaman zaman gençliklerinin verdiği heyecana kapılarak coşkulu konuşmalar yapıyorlardı. Her ne kadar Batum’a geçme isteklerinin asıl nedenlerini açıklamış olmasalar bile; dinleyenler üzerinde önemli etkiler bırakan toplantıların birkaç gün sürmesi dikkatleri çekmişti.[21] Nitekim Vâlâ Nureddin bu durumu şu şekilde dile getirmişti: “Trabzon’da mürur tezkeresi muamelesinin tamamlanmasını bekleyerek kırlarda, bayırlarda geziyorduk ki bir evin köşesinden gemici kılıklı bir adam keçi yolunu tozutarak belirdi ve yanımızdan geçti. Yanımızdan geçerken: Siz Rusya’ya gidiyorsunuz, bunu belli etmeyin, başınıza iş açılır” diye uyarıda bulundu.[22] Bu uyarı, Nazım ve Vâlâ’yı Trabzon’un siyasi konumunu, başka bir ifadeyle yoğun bir Bolşeviklik karşıtlığının egemen olduğunu göstermiş ve onları daha dikkatli davranmaya yöneltmişti.[23]

Tevfik Bey’in sahibi olduğu Şems Oteli

(Bu kartpostal Trabzon’dan Esintiler sayfasından alınmıştır.)

arkadslari

Nazım Hikmet ve arkadaşlarının Trabzon günlerine tanıklık edenlerden biri de Yeniyol gazetesinin başarılı yazarlarından biri olan Cevdet Alap olmuştu. Anılarını, çok özet biçimde Yeniyol gazetesindeki “Hayatım” başlıklı tefrikasında kaleme alan Alap; Nazım Hikmet ve Vâlâ Nurettin’in Rusya’ya geçmek için Trabzon’a geldiklerinde Şems Oteli’nin[24] bir köşesinde, o tarihlerde İstikbal gazetesi yazarlarından olan Kemal Ahmet[25] (Üçüncüzade) ve Trabzon’un önemli ailelerinden Eyüboğulları’na mensup olan Esat Ömer Eyyubi ile buluşup sohbet ettiklerini aktarmaktadır.[26] Alap’ın verdiği bu bilgi, TKP’li Süleyman Sami’nin yukarıda aktarılan 27 Eylül 1920 tarihinde TKP Merkez Komitesi’ne verdiği bilgiyle örtüşmektedir. Süleyman Sami’nin bu raporunda her ne kadar Şems Oteli sahibi Tevfik Bey’in TKP üyesi olmadığını ifade ettiği belirtilmiş olsa da Nazım Hikmet ve Vâlâ Nureddin’in bu otelde kalması ve küçük çaplı sohbet toplantısı yapması, onların bu otel ve sahibi hakkında bilgi sahibi olduğuna işaret etmektedir.

Nazım Hikmet’in “Portreler” adlı kitabında yayımlanan “Kemal Ahmet” adlı şiiri

kemal ahmet

“Kafası,/ yüzde yüz uygun muydu kafama/ Bilmiyorum, ama/

O benim soyumdandı/ Etiyle kanıyla değil,/ Belki de heyecanıyla değil,/ Batırıp parmaklarını kanayan yarasına/ Beyninin ışığını sattığı için,/ Bir ekmek parasına “Fakat ne yazık ki, o,/ Namludan kopan bir kurşun gibi haykırıp,/ Karanlık acıların camını kırıp,/ Güneşi, dolu dizgin gözlerine dolduramadı!/ Gün geldi, ağrıdan ayakta duramadı./ Ve işte o zaman/ Çocuğunu boğan/ Aç bir ana gibi,/ Bir çözülmez çenberin kıvranarak içinde,/ Boğdu kendi elleriyle yüreğini/ Bir rakı kadehinde. “Tutunmak istedi; kaçtılar;/Çalıştı; kırbaçladılar; / Susadı; kendi kanını içti o! / Parça parça insan kafası satılan,/ Kaldırımlarda aç yatılan/ Bir caddeden/ Mukaddes bir ızdırap şarkısı gibi gelip/ Geçti. O!”

Nazım ve Vâlâ’nın bu tavır ve toplantıları İttihatçıların mutlak kontrolü altında bulunan kentte dikkatleri çekmiş ve İskele Kahyası Yahya’nın adamları tarafından Batum’a geçmek üzere izin belgesini beklemek durumunda bulunan Nazım Hikmet ve Vâlâ Nureddin’in derhal Trabzon’u terk etmeleri istenmişti. Zaten kısa bir süre önce Mustafa Suphi’nin, karşılamaya gelen çok sayıda insanın gözleri önünde Kahya tarafından zorla bir motora bindirilerek denizde boğulmaları herkesin zihninde derin izler bırakmıştı.

             Bu sırada Batum’a geçiş için ilgili makamlara yapılan başvuru, Polis Müdürlüğü ve Askerlik Şubesince de uygun görüldüğünden işlemler sonuçlanmak üzereydi. Ancak, birkaç güne daha ihtiyaçları vardı. Kahya’nın adamlarının ikazlarının ne kadar ciddi tehlikelere gebe olduğunu iyi bilen Nazım Hikmet, can güvenliğini sağlayabilmek amacıyla bazı ilişkilerini devreye sokmaya karar verdi. İstanbul’da Ahmet Haşim ile aynı pansiyonda kalmakta iken ahbaplıkları olan Trabzon’un önde gelen ailelerinden Hacıkadızadelere[27] mensup Mahmut Tahsin Bey ile irtibat sağlamaya çalıştı. Çünkü Ahmet Haşim Nazım’a; başı dara düştüğünde Mahmut Tahsin Bey’i arayıp bulmasını tavsiye etmişti.

Nazım, Trabzon’da o sırada yayımlanmakta olan İkbal gazetesinin sahibi ve başyazarı olan Eyüpzade Osman Nuri Bey’e gider ve Mahmut Tahsin Bey’i nasıl bulabileceğini sorar. Aldığı tavsiye üzerine Mahmut Tahsin Bey ile buluşur. Kendisine; İskele Kahyası Yahya tarafından şehri derhal terk etmesi tehdidinde bulunulduğunu ilettikten sonra can güvenliğinin sağlanması için yardım ister. Ahmet Haşim ile çok yakın dostluğu bulunan Mahmut Tahsin Bey, bu dostluğun hatırına binaen Nazım’ın yardım talebini kabul eder. Bu sırada zaten Nazım ile Vâlâ Nureddin’in Batum’a geçme taleplerine ilişkin Mürur Tezkeresinin işlemleri tamamlanmak ve belgeleri kendisine verilmek üzeredir. Mahmut Tahsin Bey Nazım Hikmet ve Vâlâ Nureddin’i, Çarşı Mahallesi’nde bulunan Küçük Ayvasıl Kilisesi’nin karşısında yer alan ve o tarihlerde Trabzon’un en görkemli konağı olan Hacıkadızadelerin konağına getirerek misafir eder.[28]

Nazım Hikmet ve Vâlâ Nureddin’in konakladıkları Hacıkadızadelere ait konağın yıkılmadan önceki son hali

konak

Trabzon’daki son bir-iki gününü bu konakta Hacıkadızade Mahmut Tahsin Bey’in himayesinde geçiren Nazım ve Vâlâ Nureddin izin belgelerini aldıktan sonra Trabzon’a geldikleri İtalyan bandıralı Kornilof vapuru[29] ile muhtemelen 29 Eylül 1921 tarihinde Batum’a hareket ederler.[30]

Nazım Hikmet ve Vâlâ Nureddin’in Batum’a geçtiklerinde kimlerle ve nasıl bir ilişki içinde oldukları hakkında elimizde yeterli bilgi yoktur. Ancak Nazım Hikmet ve yol arkadaşı Vâlâ Nureddin’in adına, Batum’a geçtikten yaklaşık yirmi gün gibi çok kısa bir süre sonra, Mustafa Suphi’nin ölümünden sonra ciddi bir darbe yemiş olan TKP’nin yeniden toparlanmak için yaptığı bir toplantıda rastlamaktayız. Teşrin-i evvel (Ekim) 1921 tarihinde Batum’da gerçekleştirilen bu toplantıda TKP üyeliği için başvuru yapan Nazım Hikmet ve Vâlâ Nureddin’in adaylıkları reddedilmiştir.[31] Bu durum bize, idealleri uğrunda Rusya’ya gitmek için türlü meşakkatlere katlanmış iki Türk gencinin henüz TKP ile organik bir bağları olmadığı gibi yeterli ve gerekli referanslardan da yoksun olduklarını düşündürmektedir.

Nazım Hikmet’in Trabzon’dan ayrılmasının ardından kentte kaldığı süre içinde sohbetinde bulunan ve fikirlerinden oldukça etkilenen bazı Trabzonlu gençler de Rusya’ya geçmeyi arzu etmekteydiler. Nitekim, Meydan Parkı’ndaki Muharremin Kahvesi’nde Nazım Hikmet’in sohbetlerine katılan Eyüpzade Esat Ömer Bey de Nazım’dan yaklaşık altı ay kadar sonra Batum’a gidecek ve bir süre kaldıktan sonra geri dönüp seyahat izlenimini Güzel Trabzon gazetesinde yayınlayacaktır. Ve hemen ardından da yayın hayatına başlattığı Kahkaha adlı mizahi gazetesinde Bolşevik düşünce doğrultusunda yazdığı yazılarıyla dikkati çekecek, hatta Mustafa Kemal Paşa’nın 15-17 Eylül 1924 tarihinde Trabzon’a yaptığı ilk ziyarette gazetesinde kaleme aldığı bir yazı nedeniyle hakkında soruşturma açılacaktır.

30 Eylül 1921’de Kornilov Vapuru’yla Batum’a geçen Nazım Hikmet ve Vâlâ Nureddin, buradan trenle Tiflis’e geçerler. Tiflis’te Ahmet Cevat (Emre) ile tanışırlar ve onunla birlikte yeniden Batum’a dönerler ve Şevket Süreyya (Aydemir) ile karşılaştıkları Batum’da kaldıkları süre içinde sıkıntılı günler geçirirler. Bir süre sonra Moskova’da Şarkiyat Enstitüsü’nde öğretmenlik teklifi alan Ahmet Cevat’la birlikte 1922 yılı Temmuz ayında trenle Moskova’ya hareket ederler

[1] Vâlâ Nureddin, Bu Dünyadan Nazım Geçti,

[2] M. Fuat, Mazım Hikmet. Adam Yayınları, İstanbul 2000, s. 41-42.

[3] Mesut Çapa- Veysel Usta, Milli Mücadelede Trabzon Vilayetiyle Yazışmalar, Trabzon Valiliği, Trabzon 1985, s. XII-XII .

[4] Asım Bezirci, Nazım Hikmet, , Evrensel Basın, İstanbul 1989, s. 16-17.

[5] TKP MK 1920-1921 Dönüş Belgeleri 2, Çev. Yücel Demirel, TÜSTAV, İstanbul 20024, s. 129.

[6] TKP MK 1920-1921 Dönüş Belgeleri 2, s. 160.

[7] Gavur İmam Rahmi: Mondros Mütarekesi’nden sonra yurtdışına çıkan ve İttihat ve Terakki Partisi’nin kapatılmasının ardından Mustafa Kemal Paşa’nın önderliğinde başlayan Milli Mücadele’nin başına geçmek için İttihat ve Terakki ile Teşkilat-ı Mahsusa kadrolarını canlı tutmak üzere Trabzon’u merkez üssü olarak seçen Enver Paşa, burada, Küçük Talat (Muşkara) Bey başkanlığında “Bozuk Parti” diye nitelendirilen İslam İhtilal Cemiyetleri İttihadı adlı yeni bir örgüt kurma çabasındaydı. Küçük Talat Bey İzmir Suikastı davası sorgulamasında Trabzon’da yaptığı teşkilatlanmaya dair, “Trabzon’a geldiğimde yemin ettirerek teşkilata aldığım 3-4 kişiden biri Yahya Kahya, diğeri ise Gavur İmam idi” beyanında bulunmuştur. (İsmail Akbal, Trabzon’da Muhalefet, Serander Yayınevi, Trabzon 2008, s. 323.) Kahya’nın yazıcısı konumunda bulunan Gavur İmam Rahmi’nin, Santa Rum eşkıyası çete reisi Efkalidi’ye yazdığı mektuptan, Kahya Yahya’nın ve adamlarının Rumlarla ortak hareket ettikleri de anlaşılmıştı. (Kazım Karabekir, Enver Paşa ve İttihat ve Terakki Erkanı, Yapı Kredi Yayınları, İstanbul 2010, s. 281-282; Üçüncü, Kahya Yahya, s. 217.) Gavur İmam adı, TBMM Tahkik Heyeti tarafından Trabzon Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti hakkında yapılan soruşturmada elde edilen suistimal bulgularını ortaya koyan rapor gereğince Kahya Yahya’nın tutuklanma girişimine uğraması üzerine Trabzon Mebusu Ali Şükrü Bey’in Dahiliye Vekili Fethi  (Okyar) Bey hakkında TBMM’de verdiği “gensoru” görüşmelerinde de gündeme gelmiştir. Suphi’nin öldürülmesinde yeralan Kahya Yahya’nın güvenilir adamlarından olan ve aynı zamanda Kilat ve Zambur köylerinde işlenen çok sayıda cinayetten dolayı hakkında mahkumiyet kararı verilmiş olduğu için Rusya’ya kaçmış bulunan Gavur İmam Rahmi, Mayıs 1925 ayı ortalarında Rusya’dan Trabzon’a getirilmiştir. Bkz. Yeniyol, 18 Mayıs 1925. Buradan Ankara’ya sevk edilen Yomralı Gavur İmam Rahmi, daha sonra yapılan yargılamada idam cezasına çarptırılmıştır. İzmir Suikastı Davası nedeniyle Ankara İstiklal Mahkemesi’nde görülen “Suikasd ve Taklib-i Hükümet” adlı davada Küçük Talat’ın verdiği ifadede (Hakimiyet-i Milliye gazetesinin 3 Ağustos 1926 tarihli nüshasında yayımlanan) İttihatçıların Trabzon’daki “bozuk parti” örgütlenmesinin bütün ayrıntıları ortaya çıkmıştır. Talat Bey ifadesinde Trabzon Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti’nde Kahya Yahya, Gavur İmam ve Fethi ile birlikte çalıştıklarını, kendisinin bir görüşme yapılmak üzere Enver Paşa tarafından Batum’a çağırılması sırasında Hacı Sami’nin iskeleye çıkarak Gavur İmamla birlikte şehre hareket ettiklerini belirtmiştir. Trabzon’daki örgütlenmenin Terakkiperver Cumhuriyet Fırkası ile ilişkisinin sorgulanması bağlamında hakimlerin sorduğu sorulara Küçük Talat Bey’in verdiği cevapta, Hacı Sami Bey’in Gavur İmam’ı her işte kullanmaya başladığını ifade etmesi üzerine hakimlerin “Burada idam ettiğimiz Gavur İmam mı” sorusuna “evet” cevabını vermiş olması, Gavur İmam Rahmi’nin idam edilmiş olduğunu belgelemektedir. Bu mahkeme tutanakları için bkz. Erol Şadi Erdinç, Osmanlı İttihad ve Terakki Cemiyeti Yargılamaları, Ankara İstiklal Mahkemesi ve Siyasi Yargılama, cilt III; İş Bankası, İstanbul 2018, s. 28-29, 60. Dolayısıyla bu şahıslar Enver Paşa adına Trabzon’u kontrol eden paramiliter örgütün üyesiydi.

[8] Üçüncü, Kahya Yahya, s. 140; Mahmut Goloğlu bu cinayette Kahya Yahya’nın adamlarından Faik’in baş rolü üstlendiğini belirtir. Mahmut Goloğlu, Türkiye Cumhuriyeti, Başnur Matbaası, Ankara 1971, s.

[9] İskele Kahyası Yahya Reiszade Yahya Reis hakkında geniş bilgi için bkz. Uğur Üçüncü, Milli Mücadele Yıllarında Trabzon’da İttihatçı Bir Sima Kahya Yahya, Serander Yayınevi, Trabzon 2015.

[10] Sebahattin Özel, Milli Mücadelede Trabzon, Türk Tarih Kurumu, Ankara 1991, s. 149-174. Ankara Hükümeti Trabzon’daki bu İttihatçı örgütlenmeyi dağıtmak için çeşitli tedbirlere başvurmuş, hem Küçük Talat’ın, hem de Halil Paşa’nın Trabzon’da ikametine izin vermeyerek onları şehri terk etmeye zorlamıştır. Öte yandan Trabzon’daki İttihatçı örgütlenmenin başrolünde bulunan Küçük Talat Bey, Halil Paşa’ya yazdığı 16 Mayıs 1921 tarihli mektupta Suphi ve arkadaşlarının ölümünden Trabzon 3. Tümen Komutanı Nuri, Trabzon Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti Başkanı Barutçuzade Ahmet, üyelerden Hacıalihafızzade Ömer Efendi, Hatipzade Mustafa ve Hoca Mahmut gibi isimleri sorumlu tutmaktadır. Bkz. Mete Tunçay, Türkiye’de Sol Akımlar 1908-1925, cilt 1, İletişim, İstanbul 2009, s. 583. Küçük Talat’ın verdiği bu bilgideki isimlerden bazılarının diğerleriyle ilişki içinde olamayacakları dikkate alındığında, Halil paşa’ya yazdığı mektupla cinayeti daha karmaşık bir yapıya büründürme çabası sezilmektedir.

[11] TÜSTAV (Türkiye Sosyal Tarih Araştırmaları Vakfı) Arşivi, CD-08-10-36; TKP MK 1920-1921 Dönüş Belgeleri 1, Çev. Yücel Demirel, TÜSTAV, İstanbul 2004, s. 35.

[12] Dönüş Belgeleri, s. 37.

[13] Yavuz Aslan, “İttihat ve Terakki Liderlerinden Dr. Bahaeddin Şakir’in Sovyet Rusya ve Azerbaycan’daki Faaliyetleri(1920-1921)”, Atatürk Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Sosyal Bilimler Dergisi, cilt 7, Erzurum 2007, s. 80

[14] TKP arşivi kayıtlarına göre Trabzonlu Komünist Matbaacılar Grubu şu isimlerden oluşuyordu: Trabzon Saray-ı Atik Mahallesinden 24 yaşındaki Halil oğlu Ali, Trabzon Çarşı Mahallesinden 21 yaşındaki Derviş oğlu Mahmut, Trabzon Çarşı Mahallesinden20 yaşındaki İkbal gazetesi mürettibi Mustafa oğlu Kazım, Trabzon Saray-ı Atik Mahallesinden 24 yaşındaki mürettip Salto oğlu Ahmet, Trabzon Üçgüllü Mahallesinden Yakup oğlu Sabri, Trabzon Boztepe-i Bala Mahallesinden 40 yaşındaki matbaa idarecisi Sofu oğlu Hasan(Trabzon’un ilk matbaacısı olan ve 1932’de 90 yaşında ölen Sofuzade İsmail Efendi’nin oğlu olup 1932’de Trabzon Matbaası’nın yöneticisidir) Trabzon İmaret Mahallesinden İmam oğlu Bilal, Trabzon Boztepe-i Bala Mahallesinden Kadı oğlu Ahmet, Trabzon Abacılar Mahallesinden (?)Ali Rıza oğlu Remzi adlı kişiler katılmıştır: TÜSTAV Arşivi,  CD-08-10-36-basılan 10-02-2004.

[15] Yavuz Arslan, Türkiye Komünist Fırkasının Kuruluşu ve Mustafa Suphi, TTK, Ankara 1997, s. 103

[16] Rıfkı Kulaç’ın hayatı ve dönem Trabzon’unun siyasi atmosferi hakkında geniş bilgi için bkz. Kudret Emiroğlu, Trabzon’un Liberal Bolşeviği Rıfkı Kulaç, Islık Yayınları, İstanbul 2020.

[17] Dönüş Belgeleri 2, s. 55. TKP arşivinde bulunan belgelerde adı geçen “Cihan Oteli ve Sahibi Tevfik Bey” ibaresinde bir yanlışlık olduğu anlaşılmaktadır. Zira hem Cevdet Alap’ın anılarında Nazım ve Vâlâ’nın Şems Oteli’nde kaldıklarının belirtilmesi; hem de aşağıda kartpostalını yayınladığımız Şems Oteli’nin “direktörünün” Tevfik Bey olarak yazılı bulunması, TKP belgelerinde adı geçen otelin Cihan değil Şems olması gerektiğini, TKP temsilcilerinin de Şems Oteli sahibi Tevfik Bey ile görüştüklerini göstermektedir.

[18] Dönüş Belgeleri 2, s. 162-163.

[19] TBMM Başkanı Mustafa Kemal Paşa’nın Trabzon Valisi Naci Bey’e çektiği telgrafın ıslak imzalı nüshası Ortahisar Belediyesi Tarih Müzesi’nde teşhir edilmektedir.

[20] Vâlâ Nureddin, Bu Dünyadan Nazım Geçti, Esat Ömer Eyyubi Nazım ve Vala’nın Trabzon’daki sohbetlerinden de etkilenip 26 Mart 1922’de Batum’a geçerek bazı görüşmeler yaptıktan sonra tekrar Trabzon’a dönmüştür. 17 Nisan 1922 tarihli Güzel Trabzon gazetesinde “Batum’da Onbeş Gün” adlı bir yazı yazarak bundan bir ay sonra da, 18 Mayıs 1922 tarihinde Trabzon’da, haftada iki kez yayımlanacak olan Kahkaha adlı bir mizahi gazete çıkarmaya başlamıştır. 18 Mayıs 1922 ile 12 Mart 1925 tarihleri arasında yayın hayatını sürdüren ancak bu süre içinde yazılarından dolayı hakkında onlarca dava açılıp gazetesi birçok kez kapatılan Esat Ömer Eyyubi, Takrir-i Sükun Yasası gereğince Faik Ahmet Barutçu’nun İstikbal adlı gazetesinin yanı sıra Trabzon’da kapatılan ikinci gazetenin sahibidir. TKP aracılığıyla 1925’te önce Batum’a, sonra Tiflis ve nihayet Moskova’ya geçmiş ve Türk vatandaşlığından çıkarıldığı için bundan sonraki yaşamı hakkında bilgi edinilememiştir. Konuya dair ayrıntılı bilgi için bkz. Veysel Usta, “Trabzon’da Bolşevik Bir Aydın: Kahkahacı Esat Ömer Eyyubi; Hayatı, Siyasi Kişiliği, Şair ve Yazarlığı”, Müteferrika, Bahar 2012, Sayı 41.

[21] Mahmut Goloğlu, Cumhuriyete Doğru, Başnur Matbaası, Ankara 1971, S. 53-54 s.

[22] Bu Dünyadan Nazım Geçti, s. 191-192; Üçüncü, Kahya Yahya, s. 156.

[23] Üçüncü, Kahya Yahya, s. 157.

[24] 1903 tarihli Fransız Ticaret Yıllığı’na göre Tevfik Efendi tarafından işletilen Şems Oteli (Otelin işletmecileri daha sonra Oğuzoğlu/Oğuzlu soyadını almıştır) bu tarihte Trabzon’daki üç önemli otelden biriydi. Murat Küçükuğurlu, “Trabzon’da Modernleşmenin Simgesi Olarak Meydan-ı Şarki”,  A.Ü. Türkiyat Araştırmaları Enstitüsü Dergisi,  Sayı 63, Eylül- 2018,  s. 629.

[25] Milli Mücadele döneminde Faik Ahmet Barutçu’nun İstikbal gazetesinin yazı kadrosunda bulunan Kemal Ahmet, sözkonusu gazetenin Şeyh Sait İsyanı nedeniyle çıkarılan Takrir-i Sükun Yasası ile kapatılması üzerine işsiz kalmış, daha sonra Babıali’de bir süre çalıştıktan sonra genç yaşta veremden ölmüştür. 1920’li yıllarda Trabzon gazetelerinde çok sayıda hikayesi tefrika edilen kalem ehli Kemal Ahmet’in “Ağlayan Nar ile Gülen Ayva” adlı hikaye kitabı, ölümünden sonra arkadaşı Ahmet Cevat tarafından yayımlanınca İstanbul matbuatında dikkat çekmiştir. Nazım Hikmet’in “Portreler” adlı kitabında “Kemal Ahmet” adıyla yer alan şiirinde Kemal Ahmet’ten ve hatırasından saygıyla söz etmiş olması da Cevdet Alap’ın onların Şems otelinin bir köşesinde sohbet ettikleri tanıklığını doğrular niteliktedir. Nazım Hikmet, Portreler, Yeni Kitapçı, İstanbul 1935, s. 29-30.

[26] Bir Ömür Bir Şehir, Trabzonlu Gazeteci Cevdet Alap’ın Anıları, Haz. Hikmet Aksoy, Gazeteciler Cemiyeti, Trabzon 2008, s. 79.

[27] Hacıkadızadeler: Trabzon’un öneli ailelerinden olup Milli Mücadele’de Ankara Hükümeti’nin yanında yer almıştır. Mahmut Tahsin Bey’in kardeşi Arif Sayıl; Milli Mücadele yıllarında Trabzon Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti’nin kuruluşunda yeralmış, Halk Fırkası’nın Trabzon’daki ilk il başkanı olmuş, III. Dönem TBMM’de Trabzon milletvekilliği yapmış, Halkevi başkanlığında bulunmuş bir şahsiyettir.

[28] Bu bilgi, bu tarihi olayı amcası Hacıkadızade Mahmut Tahsin Bey’den dinleyen merhum Arif Sayıl’ın oğlu İş Bankası Genel Müdür Yardımcılığından emekli Mustafa Kemal Sayıl tarafından 2002 yılında evinde yaptığımız görüşmede aktarılmıştır. Merhum Mustafa Kemal Sayıl’ın anıları daha sonra “Trabzon’a Işık Tutan Anılar” adıyla Mehmet Akif Bal tarafından kitaba dönüştürülmüştür. Buradaki bilgi için bkz. s. 64-66.

[29] Bezirci, Nazım Hikmet.,s. 16-17.

[30] Mustafa Kemal Sayıl yayımlanmış anılarında Nazım Hikmet ve Vâlâ Nureddin’in, Çömlekçide bir sandalcı ile anlaşarak Fransız Pake vapuruna bindiklerini belirtir. Bkz. a.g.e., s. 66.

[31] TÜSTAV Arşivi, CD-19-SAYFA-597 14-04-2005

Nazım Hikmet’in Trabzon Günleri

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Giriş Yap

Giriş Yap

Vira Trabzon ayrıcalıklarından yararlanmak için hemen giriş yapın veya hesap oluşturun, üstelik tamamen ücretsiz!