İstanbul Sözleşmesi, şiddet mağdurlarına eşit koruma sağlanmasını öngörmekte ve mağdurlar arasında her türlü ayrımcılığı yasaklamaktadır. Sözleşme, erkeklere ve çocuklara yönelik ev içi şiddetten de söz etmekte ve şiddet mağduru kız ve oğlan çocuklara ilişkin özel düzenlemelere yer vermektedir, diyerek amacını açık bir şekilde ortaya koymuştur.
Türkiye, İstanbul Sözleşmesi’ni imzaya açıldığı 11 Mayıs 2011 tarihinde imzalamış, 14 Mart 2012 tarihinde ise onaylamıştır. Sözleşmenin 4/1 Maddesi: Taraf devletler, gerek kamusal gerekse özel alanda tüm bireylerin özellikle de kadınların şiddete maruz kalmaksızın yaşama hakkını sağlamak ve korumak için gerekli olan hukuki ve diğer önlemleri alacaklardır, der.
İstanbul Sözleşmesini imzalayıp sonra da bu imzayı geri almak oyunbozan çocuk hareketidir. Güven vermeyen bu hareket sonrasında halk:
* Resmi babası belli olmayan bebeklerin doğmasına razı olunacağı,
* Bundan sonra olacak olan vahşetlerin onaylanacağı,
* Kanun koyucu merciin bundan sonra kaleye alınmayacağı, tanınmayacağı,
* Kadınların evde perde arkasından bakmaya mahkûm edileceği,
* Kadınları, çocuk doğurmak, süt ve gözyaşı üretmek için doğduklarını ve yaşamlarını bu doğrultuda sürdürmeleri gerektiği konusunda telkinde bulunulacağı,
* Kadın cinayetlerinin av nimeti gibi meşrulaştırılacağı,
* Kadınları Pazar tezgâhında alınan, satılan sebze gibi değerlendirileceği,
* Türk kadınını Müslümanlıkla ilgisi olmayan Emevi uygulamalarına, peçe takmaya mahkûm edileceği,
* Demokrasinin, onun sağladığı özgürlüklerin ayaklar altına alınacağı,
* Bedensel ve zihinsel ürün vermenin sadece erkeklere ait olduğundan hareketle kadının sosyal ve kültürel alandan el çektirileceği,
* Cumhuriyetin kurum ve kuruluşlarını koruyup kollama görevinden vaz geçileceği,
* Gerçeğin, hatalı lider uğruna itileceği, kakılacağı ve kötürümleşeceği,
* Kural dışılığın kural haline getirileceği,
* İnatla, korkuyla bağnaz düşüncelere cesaret verileceği,
* Kadınların gönül kırıcı esaretin kucağına itileceği,
* Evlilik yaşının 9 olduğunu söyleyen sübyancı görüşlere kanat takılacağı,
* Diğer uluslararası antlaşmaların da tehlikede olduğu, endişesini taşımaktadır.
Kadın, insanlığın ve bütünün yarısıdır. Kadına değer vermek bütüne değer vermektir. Aşağıda sıraladığım örnekleri bu açıdan değerlendirmenizi istiyorum:
Hz. Muhammet’in torununun kızı, Hz. Alin’in torunu, Hz. Hüseyin’in kızı Sukeyne, müzikle ilgilenmiş, şairlerin atışmalarında hakemlik yapmış ve onları cömert bir şekilde ödüllendirmiştir. Evliliklerinin hepsinde sözleşme yapmıştır[1]. Yüzleri kapatmaya çalışanların en azılı düşmanlarından biri olan, Muhammet’in torununun kızı Sukeyne, sadece peçe kullanmaya karşı çıkmakla kalmadı, itirazını yüksek sesle de dile getirdi[2]. Sukeyne’nin Hz. Muhammet’in ev halkından ve kadın olması, itirazını o çağda yüksek sesle Emevi anlağına karşı yapmış olması ne kadar önemli ve değerli değil mi?
Selma Rıza, ilk Türk kadın gazeteci, Hilal-i Ahmer Cemiyeti-Kızılay- genel sekreteri ve yazar olarak kendini kabul ettirmesi ne kadar önemli ve gurur verici değil mi ? Bağnazlığın ağır bastığı o yıllarda bir kadın olarak kız çocukların okumasını savunmak, erkeğin 4 kadınla evlenmesine karşı gelmek, kadının kalıttan-mirastan- eşit pay almasını o zamanın koşullarına karşın savunmak ne kadar gurur verici değil mi ?
İnsanı insana silahsız, bombasız, bıçaksız, kalkansız düşman eden “korona” illeti, dünyayı kasıp kavurdu. Bu görünmez düşmandan kurtulmak için dünyadaki bilim insanları seferber oldu. Bunlardan biri Türk Özlem Türeci, İlk aşıyı bulan bilim insanı; Türk olması, kadın olması ne kadar önemli değil mi? Buluşçu sıfatı sadece erkeklere ait olmadığını göstermesi ne kadar önemli, değil mi?
Suudi Arabistan kadınlarının araba kullandıkları üç yıl oldu. Ama Türk kızı Sabiha Gökçen Türkiye’de değil Dünyada ilk savaş pilotu olan kadın unvanının iyesi olması; Kore Savaşında dünyanın süper gücü olan ABD silahlı kuvvetlerinde kadın savaş pilot bulunmaması kadının, erkeğin yaptığı en ağır işi de yapabileceğini dünyaya göstermesi ne kadar gurur verici değil mi? “Ey kahraman Türk kadını! Sen yerde sürünmeye değil, omuzlar üzerinde göklere yükselmeye layıksın” diyen Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün iyesi bir milletin ferdi olmak ne kadar gurur verici değil mi?
Hükümetin hiç yoktan yere Emevi anlağı –zihniyeti- isteklerinden olan İstanbul Sözleşmesi’nden imzasını çekmesi, oyunbozan çocuk hareketidir. Oluşabilecek olumsuzlukları bahane edip; kötü yönetilen “korona salgınının” ve “ekonominin” sorumluluğunu üzene yıkacağı bir günah keçisi aradığının göstermektedir. Kadınına değer vermek istemeyenlere söyle seslenmek istiyorum: “Kadınına değer vermeyen uluslar, gece araba farı ışığı yoğunluğuna uğrayan tavşan gibi oldukları yerde donup kalırlar…!”
[1] Türkiye Diyanet Vakfı İslam Ansiklopedisi, Ulaşılan Adres: https://islam Ansiklopedisi.org.tr/sukeyne-bint-huseyin
[2] Eduardo Galeano, Kadınlar, Sel Yay, 5.Basım,2018, İstanbul, S.40