Türk Ve Türkçe Düşmanları

Paylaş

Bu Yazıyı Paylaş

veya linki kopyala

İnandıklarına inanmayıp Arap ekinini kutsal ve Arap insanını soyca yüksek kabul eden gericiler, Atatürk’e karşı olan yenilgilerini ve gerçekte Arapçayı öğretemedikleri için “etrak-ı bi idrak” –akılsız Türk- dedikleri, ancak Harf ve Dil Devrimi ile çok kısa zamanda okuryazar olan Türk insanına karşı utangaçlıklarını henüz içlerine sindirememişlerdir.
Yanlışların ve olumsuzlukların efendileri, daha uzun yıllar yenik ve utangaç bir durumda hayat sürdürmek zorundadır. Çünkü bu ekin –kültür- iyeleri, İslam olmayı başka, Araplaşmayı başka sayan Türk insanını ve ortaya çıkardığı yapıtlarını hep küçümsemiş, değersiz göstermişlerdir. En acısı bu densizliği yaparken yerli sevmez insanları kullanmışlardır.

688 yıl önce Şirazli Hacı Devlet Şahoğlu Mehmet, yazdığı İlk Kur’an çevirisinde 2500 Arapça sözcüğün 2490’ına yani %99’una Türkçe karşılık bulmuştur, Türk insanı “kutsalını” daha iyi tanısın ve tanıtsın diye. Bu sözcüklerden bazıları şöyledir: Allah=izi, Rahman=Bağırsak, Secde=Yüğünmek, Kadir=oğan, Şeytan=yak, Şahadet=Tanukluk, Nefs=Öpöz, Ayet=Belgü, Cennet=Uçmağ, Cehennem=Tamu, Kitap=Bitik, Dünya=Acun, Mefta=Ölük, İman=Girtgünmek, Sadık=Çınsözlü, Nur=Yarukluk, Kariye=kent, Kalp=Göngül, Zalim=Güçkılmak, Nebi=Yalvaç .
Yukarıdaki Türkçe sözcüklerin büyük bir bölümü 1072-1074 yıllarında Kaşgarlı Mahmut’un yazdığı Divan-ü Lügat-it-Türk Sözlüğünde de vardır. Ahmet Bican’ın 1451 yılında tercüme ettiği Envarun Aşıkun betiğinde “cennet” sözcüğünün “uçmak”, “tamu” sözcüğünün de “cehennem” anlamında kullanıldığını bizzat babamın ilgili betiği Arapçasını okurken duydum. Bu durum bizlere yukarıdaki Türkçe sözcüklerin bu topraklarda 350 yıl kadar kullanıldığını göstermektedir. Türkçemiz için bu olumlu hava, 1517 yılından sonra arap ülkelerinden Müslüman ahlakını ve güzelliklerini anlatmak için getirtilen ve ne yazık ki Arap Milliyetçisi gibi çalışan, bilgisizliği utanç kaynağı yapmayan, başta Türkçe düşmanlığını körükleyerek olumsuz her şeyi yapan bu “çelebiler” tarafından kara bulutlarla örülmüştür.
İçeride kendilerine benzettikleri çömezlerden olan ve Osmanlı İmparatorluğu döneminde, hükümette Başbakandan sonra yer alan ve din işleriyle birlikte dünya işlerine de din yönünden karışan üçüncü büyük makam iyesi kişi Mustafa Sabri’dir. Hava kadar, su kadar birliğe gereksinim duyduğumuz bir dönemde Türkler için bakın neler söylüyordu: “Yalnız Müslüman ve insan olarak kalmak üzere Türklükten şeref ve izzetimle istifa ediyorum… Tövbe Yarabbi, tövbe Türklüğüme! Beni Türk Milleti’nden addetme…”
688 yıl önce Şirazli Hacı Devlet Şahoğlu Mehmet tarafından yazılan her Arapça sözcük için üretilen ya da türetilen Türkçe sözcüklerle de desteklenen yüce Kur’an bugün İstanbul Türk İslam Medeniyetleri Müzesi’nde 73 numarada kayıtlıdır. Türk insanı için çok önemli olan bu kutsal değer, Mustafa Sabri gibi Türk ve Türkçe düşmanlarınca adeta mumyalanıp Türk insanından uzak tutulmuştur. Çünkü Türk insanı yüce betiğini yukarıda yazılı kendi dil değerleri ile anlamasın, anlatmasın; bu konuda sürekli kendilerine başvurur durumda olsun, ‘dostsuz, arkadaşsız bir asker gibi ölsün’ istemişlerdir.

Ne yazık ki bugün geçmişte düşmanla işbirliği yapmış Mustafa Sabri anlağını savunanlar, Türk insanı arasında imanı değil de nefreti bulaştırmak isteyenler, ölümü bile korkutan Mustafa Kemal Atatürk’e karşı olanlar, Türk insanının ve Türkçenin de karşısındadırlar.
Ülke işsizlikten, korona virüsten, yoksulluktan, iç ve dış borç sarmalında iken, Kurum ve kuruluşların başından “T.C.” ibaresinin kaldırmaya çalışılması, dört ildeki müzik korosu topluluğundan “Türk” adının çıkartılması ve Topraklarımızı namussuzlardan kurtaran, özgürlüklerimizi sağlayan ulu önder Atatürk’ün adının bazı stadyum adlarından çıkartılması, heykellerine yapılan saygısızlıkların artması yukarıda siyah puntolarla yazılı metnin iyesi Mustafa Sabri anlağı değil de nedir?
Kendinin ve Türk insanının düşmanı bu anlak iyelerine:
2674 yıl önce ölen Platon’un, “Karanlıktan korkan bir çocuğu kolaylıkla hoş görebiliriz. Yaşamdaki asıl trajedi; yetişkinlerin aydınlıktan korkmasıdır,” sözünü hatırlatıyor; Atatürk ve Türkçe sayesinde tabandakilerin dediğini tavandakiler, tavandakilerin dediğini tabandakiler anlar durumdayız 100 yıldır.

Aydınlığın, Türkçenin, Türk insanının, huzurun, güvenin ve de özgürlüğün düşmanları; zorun ve zorunluluğun ortamında öğrendiğiniz Arapçanın iyeleri sizlere kendi dilinizi yani Türkçeyi yadsımanızın büyük bir erdem olduğunu söylüyor. Sizlerde bu söylemi kutsal bir buyruk gibi kabul edip Türk insanına ve Türkçeye saldırmaya devam ediyorsunuz; dolayısıyla kendinize düşmanlık ettiğinizin bile ayrımında değilsiniz!
Sizlere söylenmiş bir sözü taşa söylenmiş kabul ediyor; Duha 58, Meryen 97, İbrahim 4 ve Fussillet 44 Belgülerinin buyruklarıyla yüce betiğimizi Türkçe okuyacak, anlayacak, anlatacağız ve de Türk dilini “ekin dilleri”nin 1. yapacağız. Sizler de karanlığın üstü kapalı, dar ve uzun geçitlerinde kaybolup gideceksiniz, sırtınıza binmiş olan karanlığın elleriyle önünde sonunda boğulacaksınız, diyorum.

Türk Ve Türkçe Düşmanları

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Giriş Yap

Giriş Yap

Vira Trabzon ayrıcalıklarından yararlanmak için hemen giriş yapın veya hesap oluşturun, üstelik tamamen ücretsiz!