“söz varlığı”; adları, eylemleri, edatları, terimleri, kalıplaşmış sözleri, atasözlerini, deyimleri, yabancı sözcükleri ve ikilemeleri kapsayan anlamlı veya görevli tüm anlatım birimlerini ifade eden bir kavramdır. Bugün Türkçemiz, orta Asya söz varlığı –vokabüleri- ile sınırlı olmadığı için çok zengin durumdadır. Aşağıda sözü edilen sözcükler, köken bilim-etimolojik- açıdan, geçmişe dönük yaşam tarzımız açısından önemsiyor, ilgililerin dikkatine sunuyorum.
HANEKA- HANE-KA
Haneye ait olan özel oda anlamındadır. Bu odada, yapılan yağlar, peynirler, biriktirilen sütler, yoğurtlar, “kurç”lar ve “çik”ler saklanır. Bu nedenle Avşar Türklerinin kullandığı “ka” sözcüğünün bu bölüm için kullanılması söz varlığımız açısından, yayla ve genel ekinimiz –kültürümüz- açısından da çok önemlidir.
KURÇ
Kurtç sözcüğü, kaymağı alınmış sütten kestirilerek elde edilen yağsız peynirin çuvalda sızdırılması ve yassı taşlarla sıkıştırılıp suyunun tamamen çıkartılması neticesinde ortaya çıkan katı tuzsuz peynir bütünüdür. Bu sözcük DLT(Divani Lükati-t Türk) sözlüğünde: Katı (içi dolu ve som) kazma işlemez sert toprak anlamında da kullanılmıştır.
ÇİK
Sözcük, ilçemizde geniş ya da derin bir kapta bekletilen ancak maya tutmamış, yayıkta vurulmaya uygun olmayan, henüz olgunlaşmamış süt için kullanılan bir sözcüktür. “Çik[1]” sözcüğü Kıpçak söz varlığında “çiğ, pişmemiş” anlamında kullanılmıştır.
SENEK
Günümüzdeki adı “dirgen” dir. Hayvan dışkısını hayvanların altlarından almaya, çayırda ve tarlada yaymaya yarayan dört parmaklı tahtadan ya da demirden yapılmış aracın adıdır. Bölgemizde kullanılan “senek” sözcüğü, demirden yapılmış dirgen sözcüğü Afyon[2] söz varlığında da bizim kullandığımız gibi “senek” olarak kullanılmaktadır. “Senek” sözcüğü ayrıca Macar Kıpçak-Kumanlarının bir sayışmacasında[3] da bizde kullanıldığı anlamda kullanılmıştır:
(Kunmadaras) (Mándoky’nin rekonstrüksiyonu) (Mándoky’nin çevirisi)
- bérem bélő 1. birim 1. birim bileği
- ékem égő 2. ekim egew 2. ikim eğe
- öcsém üszök 3. üçüm (üçim) üzük (üzik) 3. üçüm çadır örtüsü keçe,
4 kertem tücsök 4.(törtim) töşek 4. dördüm döşek
- becsém becsek 5. beşim beşik 5. beşim beşik
- állam hasad 6. altım aşık 6. altım aşık
- csettem csetteg 7. cetim … 7. yedim … …
- szegzem szenneg 8. segizim senek 8. sekizim senek(ağaç dirgen)
TAŞKA
El arabasının tahtadan yapılmışına denir. Bu araçla özellikle çayırlara gübre taşınır, taş, toprak vb. şeyler taşınır. Bu sözcüğün üzerine dilcilerin, köken bilimcilerin durmasını istiyorum.
ÇEBİ
Etrafı çitle çevrili, kimsenin, özellikle hayvanların girmesinin engellendiği, yayla evine ait küçük boyutlu bahçe.
ZAKUTA-ZAKOTA
Yayla çebilerinde(bahçelerinde) özellikle yetiştirilen, kesilip ince ince doğranıp kurutulan, özellikle turşu kavururken, arpa çorbası, mısır çorbası yaparken yağ ile kavrulan baharatın adıdır. Ahıska Sancağı Altunkale Nahiyesinde unutulan adlar arasındadır, “Zakuta”[4] sözcüğü. Ancak bizde hala kullanılmaktadır.
PER-BER
Yaylacılara ait koyunların, keçilerin çitlenmiş açık alanda gece barındıkları, kuşluk vakti gelip sağıldıkları ve de dinlendikleri yerin adına “per” ya da “ber” denir.
SACAYAĞI
Üzerine sac, tencere, tava gibi pişirme araçları koymaya yarayan, ateş üzerine oturtulan, üçayaklı çember ya da üçgen biçiminde demir destek. Bu araca “biresti” ya da “piresti” de denilmektedir.
HALAZ-TALAZ-DOLU
Yağış türlerinden olan “dolu” sözcüğünün yöremizdeki karşılığı “halaz” dır. Bölgemizde varlık gösteren ve tarih oyunluğundan dilleri ve kültürleriyle silinip giden ve Kıpçak Türkçesi konuşan Peçenek Türkleri bu doğa olayına “talaz” diyordu. Kıpçak lehçesinde ”talaz” şeklinde söylenen sözcüğün Çaykara’da vücut bulmuş şekli “halaz” dır. Maçka ve mahallelerinde, Gümüşhane Torul’da, İkizdere Şimşirli’ de ve Güneyce’ de bu doğa olayına hala “halaz” denmektedir[5].
ŞELEK
Şelek: Eren, (<Erm. salak bag, load, back) kelimenin sırtta taşınan yük, yerel ağızlarda küfe anlamında kullanıldığını ifade eder. (Eren 1999: 385) Kazak Türkçesinde şelek, ‘sıvı şeyleri koymak için ağaçtan yapılmış kap’ın adıdır. Bu kapla da çeşitli sıvılar ölçülmektedir. Kazak Türkçesinde şelek isminden türetilmiş şelektev: şelekle ölçmek biçimi de vardır[6]. Bizde de sırtta taşınan bir yük çeşidi olarak bilinir.
BARAGAH-BARGAH
Özellikle yaylalarda, Komlarda(mezra) kızlı, erkekli yapılan eğlencenin adıdır “baragah”. Karamanoğlu Mehmet Bey’in 13 Mayıs 1277 yılındaki ünlü fermanında: “Bugünden sonra divanda, dergâhta ve bargâhta mecliste ve meydanda Türkçeden başka bir dil konuşulmayacaktır.” Cümlesindeki “bargah” sözcüğü ile bizim kullandığımız “baragah” sözcüğü, aynı anlamda ;“içine izinli girilen yer”, “içine izinli girilip yapılan toplantı,” şeklinde kullanılmaktadır. Yöremizin gençleri, “baragah” yapılacak yaylayı ya da komu bulmakta zorlandıklarında; yüce Tanrı’nın gençliğe verdiği gücü öne sürerek, yayla ya da kom sahiplerine ırgatlık işlerinde yardımcı olunacağı telkininde bulunurlar ve yayla ya da komu-mezra- “baragah” için alır; yayla ya da kom-mezra- iyesi de ilerde gençlerin boykotuna maruz kalmamak için isteklerini kolay kolay geri çevirmez.
GUDAL-KUTAL-ÇIRPCI
Çırpma eylemini yapan, çırpan, kek hamuru, yumurta, yöremiz kuymağını, lahanasını, yoğurdunu çırpmaya yarayan mutfak aletinin adıdır “gudal”.
Türki Devletlerinin çoğunda “guda” olarak kullanılan sözcüğün anlamı: “dünür” dür. İki ayrı ailenin kız alıp vermesi olayı sonucunda ortaya çıkan akrabalık terimine “dünür” denmiştir ve olay sosyaldir. Yukarıda bizim kullandığımız “gudal” sözcüğü ise, birden fazla değişik ve birbirine karışabilen nesneleri, el gücüyle birbirine karıştırıp yeni bir nesne ortaya çıkaran aracın adıdır. Bu olay ise fizikidir. “Guda” ile “gudal” sözcüklerinin benzer tarafı sadece ses benzemesi değil; en az iki ya da daha çok bileşenle biri fiziksel, öteki de sosyal atmosferde ortak alan oluşturmalarıdır.
“Gudal” sözcüğü, peynir, yağ, su ya da süt karıştırılıp kuymak yapılması gibi…un, su, yağ, ya da içyağının karıştırılıp lahana çorbası yapılması gibi fiziksel alanda ortak sayısını çoğaltıyor. “Guda” sözcüğü ise; sosyal alanda, ortaklığı hiç olmayan iki aile arasındaki ortak sayısını çoğaltıyor çoğaltıyor.
Kullanmakta olduğumuz “gudal” sözcüğünün Rumca “gudali” yani “kaşık” anlamındaki sözcükle ses benzeşmesi dışında hiçbir ilgisi yoktur. Çünkü Rumca konuşan insanımız kaşığa “gudali” değil “hular” demektedir; Rumca “Gudali” ifadesini “çırpıcı” anlamında kullanmıştır, kullanmaktadır.