Bu yazıda Türk-İsrail ilişkilerine götüreceğim sizi.
Yazacaklarım bazılarının hoşuna gitmeyecek; ‘İsrail güzellemesi’ diyerek eleştirilecek, biliyorum. Lakin ilişkilerimizi “katil devlet” ölçütüyle belirleyeceksek eğer; başta ABD olmak üzere, Rusya, Çin, İngiltere, Almanya, Fransa gibi devletlerin hepsiyle bağlarımızı kopartıp, restleşmemiz gerek.
Akla ziyan bir durum…
Dolaysıyla bu yönde yapılacak eleştirilerin bir değeri yoktur.
Bilinmesi gereken; İsrail devleti ve yahudi toplumu var olduğu sürece –ki vardır- onları yok sayarak sorun çözülemez.
Uluslararası ilişkiler devletlerin çıkarları üzerine kuruludur ve ülkemizin çıkarları da her şeyin üstündedir.
Daha önceki yazıda belirtmiştim; İsrail’i ilk tanıyan müslüman ülke Türkiye diye. Bu ‘onayı’ yahudiler hiç unutmadı.
Aynı zamanda bölgedeki “laik müslüman” tek ülke olan Türkiye’ye hep sıcak baktılar.
Tarihsel süreçte yahudilerle aramızda ciddi bir sorun yaşanmadı.
Geçmişte iki kez kucak açtık onlara; ilkinde 15.yy’da İspanya’da canlarını zor kurtarıp bu topraklara sığınmışlardı. Sonuncuda, Hitler’in gaz odalarından kaçıp hayata tutundular Anadolu’da.
Ve geldiklerinde asalak gibi yaşamadılar, bize yük olmadılar.
Çalıştılar, ürettiler ve türlü hizmetler sundular.
Aralarında bu ülkeyi anayurt kabul edenler oldu, halen Türk vatandaşlığını gururla taşıyanlar var.
Onlara açtığımız kucağı unutmadılar.
Bize karşı vefa gösterdiler, kadirşinas davrandılar!
Ayrıca ‘Türk sempatisi’ hep olageldi İsrail’de. Çünkü vatandaşlarının bir kısmı Türkiye kökenli. Halen daha çarşılarında, pazarlarında sık sık Türk kültürüyle karşılaşabilirsiniz; Türk ezgileri, Anadolu yemekleri, Atatürk meydanı, Atatürk anıtı vb… Türkçe konuşanlara bile rastlayabilirsiniz.
Dahası stratejik ortaklık boyutuna yükselmiş bir ilişkimiz vardı.
Fakat “van münit” çıkışıyla aramızdaki bütün dengeler bozuldu.
Laik Cumhuriyetin koltuğuna oturan ‘siyasal İslamcı zihniyet’, devletin politikasını müslüman kardeşler rotasına çevirince İsrail’le gerginlik tırmanmaya başladı.
Öcalan’ı bize teslim eden İsrail’den Mavi Marmara’ya operasyon düzenleyen İsrail’e, çok büyük kırılmalar yaşandı aramızda.
Çoğu kişi bilmez…
Yazar Gordon Thomas’ın dile getirdiği iddia o tarihlerde çok sıradandı. Çünkü iki ülke arasında stratejik ilişkiler vardı. Hikâye uzun. Fakat kısaca değineceğim; İsrail gizli servisi Mossad’ın tarihini anlatan ‘Gideon’un Casusları’ kitabında, 6 İsrailli ajanın terörist başı Abdullah Öcalan’ın Kenya’da yakalanıp MİT’e teslim edilmesinde başrol oynadığını anlatıyordu.
Aynı iddiayı, Kenya’da yayınlanan ‘Daily Nation’ gazetesi de dile getirmişti.
Nereden, nereye?
Şimdilerde ‘en büyük İsrail düşmanı’ biziz!
Hatırlatmakta yarar var; bölgenin en güçlü ülkelerinden biri İsrail’dir. Ekonomisi, teknolojisi, nükleer silah gücüyle bariz üstünlüğe sahip.
Bir de arkasında ABD olunca; ali kıran baş kesene dönüşebiliyor!
Ortadoğu’da İsrail’i dengeleyecek tek ülke ise Türkiye’dir. Bu denge ‘karşıtlaşarak’ değil, ‘işbirliği’ ile kurulabilir. Zıtlaşmak her iki ülkeye de büyük zararlar verir. Ancak daha büyük zararı Türkiye görür. Çünkü onların etkili dış bağlantıları, teknolojik üstünlüğü ve okyanus ötesinde ‘koruyucu meleği’ var!
Diğer taraftan bizim, yumuşak karnımız olan terör ve bölücülük sıkıntımız var. Yunanistan, Ermenistan ve Güney Kıbrıs’la coğrafik ve tarihsel sorunlarımız devam ediyor. Dolaysıyla Türkiye, Hamas üzerinden zayıf bir ele sahipken; İsrail’in oynayacağı kozlar daha fazla ve çok daha etkili.
AKP iktidarının iç ve dış politikada yürüttüğü ‘Arap sevdalısı’ ümmetçi ideolojisi ülkemizi her gün biraz daha zora sokarken, ‘değerli yalnızlık’ çıkmazında İsrail karşıtlığıyla yol almamız artık mümkün değildir. Çünkü ‘İsrail’le kavgalı olmak’ batı dünyasıyla ve küresel sermayeyle zıtlaşmak demektir. Türkiye ölçeğindeki bir ülkenin bu durumla başa çıkması sürdürülebilir değildir. Zaten süreci analiz edemeyen ve içinde bulunduğumuz açmazın nedenlerini çözemeyen, gölgesinden büyük hayallere kapılan bu siyasal islamcı kadroların anlayamadığı temel korelasyon da budur.
Daha önce yazdığım gibi atılması gereken birincil adım; İsrail başta olmak üzere kavgalı olduğumuz Mısır ve Suriye gibi bölge ülkeleriyle derhal iyi komşuluk ilişkilerimize geri dönmektir.
Ayrıca belirtmekte fayda var; bölge ülkelerinin ‘İsrail düşmanlığı’ yaparak Filistin sorununu çözmeleri artık imkânsızdır. Bunun tek yolu dostluk ve sağlıklı komşuluk ilişkileridir. Kendini güvende hisseden İsrail halkının ‘saldırgan ve yayılmacı’ siyonist partilere destek vermemesi, çatışma yoğunluğunu giderek azaltacağından uzun vadede huzurun kapısı aralanacaktır.
Unutulmasın ki; barışı sağlamanın yolu, karşılıklı güven artırıcı politikalardır.
Tekrar vurgulamak isterim ki; İsrail akıl, bilim ve strateji ile yönetilen bir ülke. Onların devlet aklı ‘mekan-zaman-güç’ ilişkisini çok iyi analiz edebiliyor. Dolaysıyla, diğer bölge ülkelerinden farklı olarak tüm şartları lehlerinde olacak şekilde önceden kurgulayıp, hazırlayabilme yetenekleri var.
Bu duruma örnek olsun diye Azerbaycan-İsrail ilişkisine değinip, bitireceğim.
Geçtiğimiz aylarda Karabağ’ın işgaline son vermek için Bakü yönetimi harekete geçti. Kısa zamanda savaş bitti, Ermenistan teslim oldu.
Bir düşünün, sürekli ‘batı korumasında’ olan Ermeniler savaşın ortasında yapa yalnız bırakıldı. Fransa’nın birkaç cılız açıklaması dışında kimseden ses çıkmadı. Azerbaycan, tereyağından kıl çeker gibi işi bitirdi.
5- 10 yıl sonra daha iyi anlaşılacaktır; Azerbaycan’ın arkasındaki asıl gizli güç İsrail devletiydi.
Karabağ savaşında Azeri bayraklarıyla sokaklarda miting yapan iki devletten biri Türkiye, diğeri ise İsrail’di. Yani Azerbaycan’ı sadece Türkiye değil, İsrail de açıktan destekledi.
Hatta İsrail’in rolü, bitirici oldu.
Aynı zamanda eşgüdüm halindeki yahudi lobisi, uluslararası düzeyde devreye girerek Azerbaycan’a yapılacak baskıları önledi. Ermeni lobisini devre dışı bıraktı.
Azeri ordusuna teknoloji ve silah desteği sağlandı.
Bu bilgiler bizim medyamızda yer almadı ama uluslararası yayınlarda çokça dile getirildi.
Şimdi haklı olarak soracaksınız; “İsrail neden yardım etti” diye?
Hemen söyleyeyim; İran’da 35 milyon Azeri Türk’ün yaşadığını biliyorsanız, İsrail’in gerçek niyetini anlarsınız.
Bir soruyla bitirelim; Azerbaycan son çatışmalarda neden mazlum Filistin halkının yanında olmadı da İsrail’i destekledi?
Akıl körü olanlar, burnunun ucunu göremez…
Bize, 100 yıl sonrasını planlayacak yöneticiler gerek!