İhtiyacımız düştüğünde doktorun, avukatın, mühendisin, tamircinin en iyisini arıyoruz.
Liyakatli olanı talep ediyoruz. Var olanın en üst modelini istiyoruz. Problemin kusursuz çözülmesini arzuluyoruz.
Çünkü insanoğlu, her şeyin en iyisine layık olduğunu düşünüyor.
Bundan daha doğal ne olabilir ki!..
Bugün yaklaşık 1 milyon 200 bin ortaokul son sınıf öğrencisi LGS’ye (Lise Giriş Sınavı) giriyor. İlk %5’e kalabilmek için amansız bir yarış içindeler.
Türkiye’nin en iyi liselerine yerleşmek için aylardır yoğun şekilde çalıştılar.
Herkes emeğinin karşılığını şüphesiz alacak; çok çalışan çok, az çalışan az alacak!
Eğitim sisteminin pandemi ortamında tamamen çuvalladığını hepimiz biliyoruz. Yöneticisi, öğretmeni, velisi, öğrencisi kimse durumdan memnun değil.
Lakin bu yazının konusu eğitim sistemi değil, öğretmen seçimi…
Yukarıda belirtim, yüz binlerce 8. sınıf öğrencisi ‘en iyi liselerde’ eğitim-öğretim görebilmek için ter dökerken, onların gideceği okullarda görev yapan öğretmenleri kim seçiyor bilen var mı?
Çoğu veli bilmez. Ama ben söyleyeyim; okul müdürü ‘kafasına göre’ seçiyor!
Hiç şaşırmayın, durum aynen böyle. Çünkü sınav puanıyla öğrenci kabul eden devlet liseleri “proje okullar” yönetmeliği kapsamında bulunuyor. Bu yönetmeliğe dâhil olan okulların müdürleri, Milli Eğitim Bakanlığı tarafından ‘özel’ olarak atanıyor ve elinde bazı özel yetkiler bulunuyor. Bunlardan birisi de çalışacağı öğretmen kadrosunu belirleme yetkisi.
Bu yetki sadece müdüre ait; istediği öğretmeni alıyor, istemediğini gönderiyor!
Demem o ki; ülkemizin en başarılı öğrencilerine ders anlatacak öğretmenlerin seçiminde “nitelik” kriteri değil, “keyfiyet” tercihi belirleyici oluyor!..
Basit bir mantıkla; ülkenin en seçkin öğrencilerini, alanında en başarılı öğretmenler okutmalı diye düşünüyorsunuz, değil mi? Çünkü doğal olanı, olması gerekeni bu. En iyileri, en iyiler okutmalı ki; geleceğimizi teslim edeceğimiz üst düzeydeki beyinler ‘heba’ olmasın!
Ama burası Türkiye; işler doğal mecrasında akmaz, olması gerektiği gibi gerçekleşmez…
Bazen sorulacak tek soru insanları sarsıcı gerçeğe götürebilir. Öyleyse şu soruyu soralım; arabası bozulduğunda en iyi ustayı arayanlar, neden toplumun en zeki çocuklarını eğitmek için, en başarılı öğretmenleri aramıyor?
Yoksa çocuklarımız, arabamızdan daha mı değersiz?
Örneğin, Fen Liseleri…
Proje okullar arasındaki gözde lisemiz. En zeki, en çalışkan, en başarılı öğrencilerin ağırlıklı olarak tercih ettiği biricik okulumuz…
O halde toplumun bilme hakkı var;
Bu okulun idareci ve öğretmenleri nasıl seçiliyor?
Neden en başarılı ve en zeki kadrolar bu okula atanmıyor?
Neden en iyi öğrencileri, en iyi öğretmenler okutmuyor?
Denilebilir ki, orada görev yapan idareci ve öğretmenlerimiz de çok kaliteli…
Nereden bilelim? Kamuoyunu ikna edecek nesnel bir dayanağınız var mı? Varsa açıklayın…
Açıklayamazlar, çünkü “öğretmen seçme sınavı” diye bir uygulama yok…
Akıl alır gibi değil!..
Bu vahim durum ülkemize ve geleceğimize yapılabilecek en büyük ihanetlerden birisi! Çünkü bir toplumun ‘yarının sigortası’ sayılan en üst %2’sini oluşturan zeki bireylerini vasat öğretmenlere teslim etmek, ülkenin aydınlık geleceğini ‘kırıma uğratmak’ demektir!
Daha önce ‘sınavla öğrenci alan’ okullarda görev yapmak isteyen öğretmenler, önce seçme sınavını sonra da merkezi mülakatı geçmek zorundaydı. AKP iktidarı bu sistemi değiştirdi. Dolaysıyla öğretmenler arasında “bilgi-yetenek-başarı” sırasını belirleyecek bir sistem kalmadı.
Şu anki yönetmeliğe göre proje okulları, müdürlerin inisiyatifine terk edilmiş durumda. Dolaysıyla fen liselerine öğretmen olabilmenin yolu; müdür ile kafa-kol ilişkisine, yandaş sendika üyeliğine ve siyasi bağlantılara göre değişebiliyor.
Proje okullarında Yandaş-Sen’li olmayan müdür yok gibi. Öğretmenleri de onlar seçiyor!
Sonuç; ailesinden uzakta yatılı kalan körpe beyinler, “Türk-İslam” sentezli siyasal/ideolojik öğrenci devşirme sistemine havale ediliyor. Devreye sözel ders öğretmenleri sokuluyor. Özel seçilmiş ‘bazı kitapların’ okutulması sağlanıyor. Hedeflenen ‘ideolojik kazanımlar’ itinayla öğrenciye giydiriliyor. Dört yılın sonunda, o ışıldayan yıldızlar tek tek soluyor; akıl ve bilimden uzak, ezberci, dinci, ırkçı, gelişime kapalı, evrensel değerlere uzak ve iğdiş edilmiş başka kişilikler ortaya çıkıyor.
Benzer durum, yine gözde okullarımızdan Sosyal Bilimler Liseleri için de geçerli.
Geleceğimizin ‘en iyi’ üreticileri ve yöneticileri böyle yetiştiriliyor.
Olan, bu ülkenin parlak zekâlı öğrencilerine oluyor.
Olan, yarınımızı yönetecek potansiyel beyinlere oluyor.
Olan, ‘geri kalmışlık’ girdabından çıkamayan Türk Milletine oluyor.
Hem öğrenciye yazık!
Hem öğretmene yazık!
Hem de ülkeye yazık!..