Bir türlü elim varmadı yazmaya. Ama artık erteleyemem. Üstelik bir çırpıda yazmalıyım. Zaten süslemeye ne gerek var. Erkan gibi öyle sade, abartısız.
İlk anımsadığım tatlı bir anı. 1975 yılının soğuk bir kış günü İstanbul’da düzenlenen Bağımsızlık Mitingi’nden dönüyoruz. Otobüsün en arka sırasına düşmüşüz. En köşede kız arkadaşım, onun yanında ben, benim yanımda Erkan ve hatırlayamadığım diğer arkadaşlar, sıkışmış vaziyetteyiz. Kız arkadaşımla beraberliğimiz henüz pek bilinmiyor. Bunun çekingenliğini yaşıyoruz. Güya alakamız yokmuş, rastlantı sonucu yan yana düşmüşüz gibi davranıyoruz. Ama Erkan’ın cinliğini hesaba katmamışız. Önce bıyık altından güldü. Oyunumuza uyarak uzun süre bizimle dalga geçti. Sonraki karşılaşmalarımızda da hep espri konusu oldu bu olay.
Çok zaman geçti, tarihini tam anımsamıyorum. 1976 yılı içindeydi. Erkan, o günlerde çevirdiği “Endişe” filmindeki rolüyle Antalya Film Festivali’nde en iyi erkek oyuncu seçilmiş ve Altın Portakal ödülü almıştı.
Bunun üzerine Halkın Sesi Dergisinin yaptığı bir röportajda “Altın Portakalı Söke ovasında Sazlıköy’de ağalığa karşı mücadele eden tarım işçileri adına Toprak İş Sendikası yetkililerine teslim edeceğim” diyordu. Aynı günlerde ben de Toprak İş Ankara Temsilcisi idim ve Memurlar Derneği’nin düzenlediği bir geceye davet edilmiştim. Erkan o gece, Altın Portakalı filmde yaşantılarını canlandırdığı tarım işçilerine, Toprak İş aracılığıyla verdi.
Toprak İş adına ben aldım ödülü Erkan’ın elinden. Çok duygulanmıştım. Ödülü Toprak İş’e vereceğini biliyordum. Ama o gece ve benim aracılığımla ulaştırmak isteyeceğini nereden bilebilirdim. Gecede söyledi Erkan. Hep şaşırtır böyle. Elim ayağım dolaştı. O kadar insanın önüne nasıl çıkacaktım, ne söyleyecektim. Doğrusu böyle bir aracılığa da layık mıydım? Gene Erkan yetişti imdadıma. Kimden olduğunu hatırlayamadığım kıyafetlerle düzelttiler kılığımı, soluğu sahnede aldım. Erkan’ın sesi hayal meyal kulaklarımda.
Onlarca fotoğraf çekilmişti. Gazeteciler Altın Portakalın verilişini ısrarla tekrarlatıyor ve çekiyorlardı. Yanlış anımsamıyorsam hiçbir yerde yayınlanmadı bu fotoğraflar. Basınımız Erkan’ın Altın Portakalı tarım emekçilerine armağan etmesine ilgi göstermemişti. Herhalde alışık değillerdi bu tür olaylara. Ama Erkan onları da hep şaşırtmadı mı?
Ankara’da kalacak yerim olmadığı zamanlarda ilk aklıma Erkan gelirdi. Ya tiyatroya uğradığımda , oradan birlikte giderdik ya da kapısının zilini çalardım habersiz. Görünce yüzünde güller açacağından emin olduğum birkaç kişiden biriydi. İnsanlarla birlikte olmaktan dehşetli zevk alırdı. Zehra teyze de öyle. Belki Erkan’dan alışmıştı. Belki Erkan’ı böyle o yetiştirmişti. Ana oğul insan aşığıydılar.
En son İstanbul’da Küçük Sahne’de “BÜROKRATLAR”oyununda izledim Erkan’ı. 12 Eylül sonrası bazı kaçak durumda olan arkadaşlar, o akşam Erkan’ı da görmek ve birlikte olmak istemişlerdi. Ona ilettim. O da çok arzuluyordu. Ancak Oktay Arayıcı ağır bir ameliyat geçirmişti ve Şan Tiyatrosu’nda onunla ilgili toplantı düzenlenmişti. Oraya gitmesi gerekiyordu. “Oktay’a çok ayıp olur” dedi “beni bu akşam mazur görün” Üstelik kendisi telefon etti arkadaşlara ve beni de alıkoydu Şan’da. Doğru dürüst konuşamadık. Hala içimde derttir bu.
Dünyanın Her Yeri Sahne, Kibele Yayınları Mart 2012
Yazı, Feyza Perinçek’in talebi üzerine, hazırladığı “Erkan Yücel” kitabı için yazıldı.
Kitabı, yıllar sonra Gün Zileli, Şule Ayaz’la birlikte yayınladı. Yazım, “Ölümünle de şaşırttın Erkan” başlığıyla (sayfa, 243-244) yer aldı.