Bir şeyin zafer mi yoksa hezimet mi olduğu nereden baktığınıza göre değişir. Örneğin Birinci Dünya Savaşı (1914-1918), sonuçları itibarıyla Osmanlı için hezimet, İtilaf Devletleri için ise zaferdi. Bu konunun belirlenen hedeflerle de çok yakından ilgisi var. Eğer başlangıçta belirlenen hedeflere ulaşmışsanız, bunu bir başarı veya daha abartılı şekli ile zafer olarak değerlendirmeniz ve kitlelere satmanız mümkündür.
İktidara ve yandaşlarına göre Biden-Erdoğan görüşmesi tam bir zaferdi. Eğer başlangıçta hedefiniz her ne pahasına olursa olsun G-20 Zirvesi’nden istifade ile ABD Başkanı Biden’la çok kısa da olsa bir araya gelmek ve resim çektirmek ve bunu zor durumda olduğunuz iç kamuoyuna pompalamak ise başarı sağlandı. Hatta başlangıçta Biden Erdoğan’la Roma görüşmeyeceğini, sonrasında İklim Zirvesi sırasında Glasgow’da görüşebileceğini ifade etmesine rağmen görüşmesi de iktidar için başarı sayılırdı. Ayrıca 20 dakika olarak planlanan görüşmenin 70 dakikaya uzaması da bunun zafer olarak sınıflandırılması için yeter de artardı bile!
Teslimiyet Bile Yetmiyor
İktidar için zafer olarak nitelenen bu durum Türkiye için tam bir hezimetti. Çünkü Türkiye-ABD arasındaki sorunlara bırakın çözüm üretebilmeyi, çözebilme umudunun bile olmadığı görüldü. İktidar tam anlamıyla ABD’ye teslim olmuş durumda, pazarlık yapma gücü yok ve bu ABD tarafından da çok iyi biliniyor.
Biden-Erdoğan görüşmesinin iyi geçmediği o kadar belli ki sonrasında basının karşısında geçtiklerinde yüzlerine bile yansıyor ve gizlenemiyor. Biden’da gözlenen yansıma kızgınlık ve sinirlilik, Erdoğan’daki yansıma ise umutsuzluk ve teslimiyetti. Ama anlaşılan; ABD tarafını sakinleştirmek için teslimiyet bile yetmiyor.
İktidarın Ağır Vesayeti Var
Sonuç olarak; Erdoğan-Biden görüşmesi Türkiye ve ABD arasında bulunan S-400, F-35, F-16, Doğu Akdeniz, Deniz Yetki Alanları, Kıbrıs, ABD’nin Suriye’de PYD-YPG’ye verdiği destek, 15 Temmuz Darbe Girişimi’nin arkasında bulunan Gülen’in iadesi, Halkbank gibi sorunların hiçbirisini çözemedi. Zaten çoğu gündeme bile gelmedi. Üstüne üstlük, insan hakları ve hukuk ihlalleri konusunda nasihat dinlendi ve AİHM kararları gereğince Osman Kavala’nın bırakılması istendi. Çünkü tüm dünya Türkiye’de bağımsız yargının olmadığını ve iktidarın vesayeti altında olduğunu biliyor. Sanırım bu ay sonuna kadar bir formül üretip Osman Kavala’yı bırakacaklar. Aynen Trump’ın papazını ve Merkel’in gazetecisini aldığı gibi!
Gerçekten iktidarın ABD ve Batı’nın desteğini alabilmek için veremeyeceği ödün yok. İktidar artık Beşinci Nesil Savaş Uçağı olan ve projeden ve üretim sürecinden çıkarıldığımız için yaklaşık olarak 8-9 milyar dolar kaybettiğimiz F-35’lerden vazgeçmiş ve durumu kabullenmiş. Yerine 40 yıl önceki teknoloji ile üretilen F-16’ların peşine düşmüş. Ama görülen bu da zor, çünkü cumhuriyetçisi ve demokratıyla ABD Kongresi F-16’ların Türkiye’ye satışına engel olacak. Türkiye’nin iktidar nedeniyle itibarı hem ABD kamuoyunda hem de Kongre’de Cumhuriyet tarihimizin en düşük seviyesinde. Geçmişte bu tür zor durumlarda Yahudi lobisi Türkiye’ye destek verirdi ama iktidar yaptığı yanlış işler ve söylemlerle bu imkânı da yok etti.
ABD Sıcak Bakmıyor
Anlaşılan; iktidarın Suriye’de yapmayı planladığı operasyon için de ABD tarafı sıcak bakmamış. İktidarın anlamadığı şu; artık Suriye’nin kuzeyinde iki süper komşumuz var. Fırat’ın batısında Ruslar doğusunda ise Amerikalılar. Mart 2011’de Suriye’de başlatılan vekâlet savaşının ateşine odun taşınmasaydı bu iki yeni komşumuz olmayacak ve sorunlarımızı 1998’de Suriye ile vardığımız Adana Mutabakatı ile çözebilecektik. Aslında, Suriye ile 2011 yılına kadar bir sorun da yaşamamıştık. Ama iktidar Atlantik üzerinden estirilen Arap Baharı ile çağdışı “Siyasal İslamcı” ideolojisini ve geçmişin aklı olan “Yeni Osmanlı” hayalini gerçekleştirebileceği fırsatı yakaladığını sandı ve emperyalist projenin içine balıklama daldı. Halen yaşadığımız durum bunun sonucudur.
Biden, Roma’da Türkiye’nin Suriye’de PYD-YPG’ye yönelik yapmak isteyeceği bir operasyona sıcak bakmadığını gösterdi. 29 Eylül’de Soçi’de Putin de Fırat’ın batısında bir harekâta sıcak bakmayacağını ifade etti ve İdlib’den çıkmamızı istedi. Ama iktidar, 26 Ekim’de Meclis’te iki yıllığına çıkardığı tezkere ile geçen ayın başından beri hazırlıklarını sürdürdüğü Suriye’nin kuzeyine yönelik planladığı harekâtı yapmanın peşinde. Esas hedefi ise seçimlere yönelik bir askeri başarı!
Rusya da Sıcak Bakmıyor
Yandaş medyaya göre Suriye’nin kuzeyine dördüncü harekât yolda. “Suriye Milli Ordusu” adı verilen silahlı grupların komutanları Ankara’ya çağrılmış ve harekât 35 bin kişilik bir ordu ile iki koldan yapılacakmış. İktidar gerçekten yandaşların söylediği gibi düşünüyor ve planlıyorsa çok büyük bir hata yapar. Geçen sene yaptığı yanlış nedeniyle 36 askerimizin nasıl şehit olduğu hala hafızalarımızda ve acısı da dinmedi. Askerlerimizi Türkiye’deki iktidara balans ayarı vermek için Ruslar şehit etmişti. Arkasından da iktidar Moskova’ya gitmek zorunda kalmış ve onur kırıcı muamelelere maruz bırakılmıştık.
Ruslar, Biden-Erdoğan görüşmesi ve hemen sonrasına zamanlanmış bir askeri mesaj da verdi; “Her şeyden haberimiz var, yanlış yapmayın!” anlamında. Bunu Kamışlı ve İdlib’deki birliklerimiz üzerinde yoğun alçak uçuşlar ve hava baskısı yaparak verdiler.
Yanlış Suriye Politikası Değişmeli
Suriye’de başlatılan vekâlet savaşı, önümüzdeki sene Mart ayında 11’inci yılını tamamlayacak. Bu süre içinde Suriye köprüsünün altından çok sular geçti. Beşar Esad’ı yıkmanın mümkün olmadığı görüldü. Hiçbir ülke başladığı yerde değil, Suriye için pozisyonlarını ve politikalarını değiştirdiler ve değiştirmeye devam ediyorlar.
Bırakın Arap ülkelerini, Suriye konusunda cepheden birbirilerine tam karşıtlık taşıyan Rusya ve ABD bile Suriye’nin geleceği konusunda birbirine yaklaşıyor ve birbirilerinin çıkarlarını tanıyor. İktidar ise bu değişen resmi görmüyor, yanlışta hala ısrar ediyor, ülkemizin ve güvenliğine ve çıkarlarına da çok büyük zararlar veriyor.
E. Emniyet Müdürü Ender Şahin’in Fener Yayınlarından çıkan “Her Şey Bir Tesadüfle Başladı” adlı romanını okumanızı tavsiye ederim.