Ömer Faruk Ciravoğlu
Yönetmen: Mehmet Ada Öztekin
Oyuncular:
Ercan Kesal (Sedat)
Sarp Akkaya (Musa)
Füsun Demirel (Nebahat)
Songül Öden (Nuriye
Aleyna Özgeçen (Leyla-Yonca)
Nihayet ben de izledim. Geç kaldığımı itiraf etmeliyim.
Film adını bir Tarkan şarkısından almış. Hikaye ile ne alakası var bilemedim ama sevgiye çağıran her şey başımızın tacı.
İzinli çıkan bir hükümlünün öyküsü bu. Ne zaman böyle bir öyküye tanık olsam Yılmaz Güney gelir aklıma. O şaheser filmi. “Yol” filminin öykülerinden yürek dağlayanı da bir mahkûmun öyküsü değil midir?
Filmlerin sonunda gerçekleşen kitle katliamları hep ürkütür beni. Eşkıya filmine de bu yüzden ısınmakta oldukça zorluk çektim. Sinema anlatımında bu neyi ifade eder bilmem. Bu alana oldukça yabancıyım. Metafor olarak kullanıldığı rivayet edilir de. Bizim gibi sıradan izleyicilerde nasıl duygular uyandırır kuşkulu. Toplumumuzda adaleti gerçekleştirmeye meraklı çok insanımız olduğu düşünülürse bir risk olduğu kesin. Ancak herkes filmlerde gördüğünü uygulayabilir denilirse ne sinemada ne başka sanat dallarında bir şey yapılamayacağı da açık.
Bu yazıyı geçen hafta yazmıştım. Bazı arkadaşlarım benim kişisel kahramanlıkla ilgili çekincemi yeterli bulmadı. Evet, adaletin gerçekleşmediği zamanlarda bunun bireylerce çözümlenmeye çalışılması desteklenemez. Bu anlamda yukardaki değinmeme ilaveten tekrar vurgulamak gerekirse Musa karakterinin kahraman olarak sunulması/algılanması zihinleri bulandırabilir.
Neyse konuya dönelim. Sağlam bir senaryo. Akıcı bir anlatım. Harika oyunculuklarla birleşince, çekincelerimiz baki kalmak şartıyla, muhteşem bir öykü çıkmış ortaya.
İzlemeyenler ekran başına.