Bir kere takıldım eski Trabzon’a! Nasıl takılmayayım? Ne kadar anım varsa hepsini yok ettiler! Korumasız bir insana saldırır gibi saldırdılar, korumasız insanı koruyacak güçler!
Düşünebiliyor musunuz Paris, Roma, Barcelona, Prag’da yaşayan insanlar çocukluk anılarını yaşamak için doğdukları yere gittiklerinde onları anıları köşe başında karşılar! Bir yüz yıl sonra da gitseler değişen hiçbir şey olmaz; çünkü kendilerini çocukluk ve gençlik anılarında bulurlar!
Trabzon kentinin kimliğini, kültürünü, tarihini, yaşanmışlıklarını, sülietini korumak için seçilenler tarafından her değeri yok edildi! Ne eski tarihine sahip çıkıldı ne de yeni tarihine!
Hatırlar mısınız bilmiyorum! Trabzon Belediyesi, Trabzon’a ilk defa çok modern ve kullanışı bir nikah salonu yapmıştı Arafilboyu Mahallesinin girişine. Belediyenin o zamanlar yaptığı ilk modern binaydı bu bina. Herhalde 60, 70, 80 yaş grubunun çoğu orada nişanlanmış, nikah yapmış veya evlenmiştir.
Şimdi bu binanın yerinden bir Şahmeran’ın gövdesi ve o güzelim Taksim Meydanından başını kaldırarak ‘Sizin tarihinizi, anılarınızı yok ederim!’ dercesine şehrin atardamarını delerek geçiyor.
Bizim evimiz o Şahmeran’ın gövdesiyle yıktığı nikah salonunun karşısındaydı. Karşısındaydı diyorum, çünkü o Şahmeran bizim evimizi de yerle bir etti. Artık sadece anılarımı hatırladığım kadarıyla aklımda yaşıyorum!
Her cumartesi ve pazar günleri öğleden sonra, akşamın geç vaktine kadar bir yoğunluk ve kargaşa olurdu evimizin önünde. Biz alışmıştık bu kargaşaya. Olmayınca günün hafta içi olduğunu anlardık. Ancak bize gelenler biraz tedirgin olurdular bu kargaşadan.
Daha önce size söylemiştim, evimizin Arafilboyu’nda Trabzon Belediyesi Nikah Salonunun karşısında olduğunu. Ben; en güzel, lezzetli çikolataları nikahlarda dağıtılan çikolatalarda tattım. O zamanlar nikahlarda çikolata dağıtılırdı. Bunlar ithal çikolatalar olurdu. Yani anlayacağınız İsviçre ve Alman çikolatalarıydı. Hala tadı damağımdadır. Bu çikolatayı almak için neler yapardık neler!
İlk önce nikah sahiplerinin gözüne girmemiz gerekiyordu, çikolata almak için! Nikah salonuna girmek için yirmi bir merdiven çıkardık. Biz, mahallenin aç kedileri gibi dizilirdik merdiven başlarına! Nikah sahipleriyle konuştukça çıkardık merdivenleri birer birer! En üst merdivene ulaşan ilk arkadaşımız masum bir şekilde çikolatasını isterdi.
Nikah sahibi dayanamayarak verirdi çikolatasını. Ne yapsın, en mutlu gününde bir çocuğu kırmak istemezdi adamcağız. O adamcağız etkilenmezse taktikler geliştirmiştik ve bu sefer de hedefimiz kadıncağız olurdu.
Adamcağız, o kutudan ithal çikolatayı çıkarır, tam arkadaşımıza verirken, arkadaşımız kafasını yana eğerek, o hiç kimsenin dayanamayacağı sözü söylerdi! ‘Amca biz dört arkadaşız, onların yanında ben bunu yiyemem! Acaba onlarla yiyebilmem için üç tane daha verir misiniz?’ Bu söze kimse dayanamazdı ve böylece ilk hedefi vurmuş olurduk!
İşte avının peşinde olan sırtlanlar gibi, bu taktiği dört arkadaş aynı şekilde tekrarlardık. Sadece nikah sahiplerini seçerdik anlaşılmasın diye. Aynı insandan iki kere istemezdik. Ve böylece nikah sonunda her arkadaşımızın dört çikolatası olurdu. Bir ikisi, o saatlerde muhakkak yenirdi. Diğerlerini yarına saklardık.
Ertesi gün mahallede toplanır o günü tartışırdık. ‘Sen iyi oynayamadın rolünü, ben iyi oynadım.’ diye. ‘Senin yüzünden alamadık çikolatayı!’ gibi sözlerle o günün kritiğini yapardık, tecrübeli dizi oyuncuları gibi! Hatta taktikler geliştirirdik duruma göre. Şimdi pazarlamada gösterilen insana göre esneme tekniğini o zaman biz bulmuştuk, farkında olmadan!
O gün, çikolata almanın dışında aksiyon filmlerini aratmayan bir işimiz daha vardı. Gelin arabasının yolunu kesmek! Ancak bunu çok iyi yapamazdık, yaşımız gereği! Çünkü bu konuda çok daha azılı, mahallenin aksiyon yıldızları vardı. Arabanın önüne yatmakla başlayan, üstünden atlamaya kadar varan hareketleri yapanlar sahne alırdı, bu bölümde!
İşte bu bölüm paralı olan bölümdü! Arabanın yanında ne kadar çok kalabiliyorsan ve gitmesini ne kadar engelleyebiliyorsan, içinde o kadar para bulunan zarf alıyordun. Belki de insanları ikna ederek, almış olduğumuz ürün bize cazip gelmiştir. Ondandır ilerleyen yaşta pazarlamacı olmamız.
Bu öykünün içinde olan ve bu anıların bende yaşamasını sağlayan Rıfat, Hüseyin, Mustafa, Necati ve Tolga arkadaşıma buradan teşekkür ederim.
Yaşasın tarihi bu şehri yerle bir edenler! Yaşasın bu yok edilişi seyreden benim gibi korkaklar!
Artık şehrimizin yepyeni haliyle gurur duyabiliriz!