Rusya’nın işgal hareketi başlayınca görmüş olduk ki ‘Türk Solu’nun bir bölümü hem ideolojik hem de zihinsel körlük içinde yaşıyormuş! Neredeyse sokağa dökülüp; “ya-ya-ya/şa-şa-şa, Putin-Putin çok yaşa” diye tezahürata başlayacaklardı. Hoş ya, medyadan atıkları sloganlar sayesinde sokağa çıkmalarına ihtiyaç kalmadı.
Hatta aklı başında kabul edip, dikkate aldıklarımız bile yazıp-söyledikleri ile çürümüşlüklerini ve kofluklarını ortaya döktüler!
Neymiş efendim; ABD-NATO yayılmacılığına karşı Rusya’nın “güvenlik” gerekçesiyle Ukrayna’yı işgal etmesi ‘meşru savunma’ hakkıymış!
Vay vay vay… Solcuya bak sen!
Bir takım aklı evveller de Putin’den esinlenerek ‘Ukrayna milleti diye gerçekte bir halk yoktur’ safsatasını telaffuz edebiliyor. Bu saplantılı kafa utanmasa, iddiasını kanıtlamak için DNA testi isteyecek.
Dahası, Rusya’nın kullandığı silahın bölgeye “barış ve huzur” getireceğini ve “var olan savaşı bitireceğini” ileri süren hezeyanları, büyük bir ciddiyetle dinledik bazı solcu abilerden!
Öte yandan bu işgalin ‘Batı emperyalizmine atılan büyük bir tokat’ olduğu yorumlarını bir kenara bırakıp, en komik olanı aynen alıntılayarak bu faslı kapatıyorum; Kaşar Emperyalist Çakallar, Putin Ukrayna’da alayınıza diz çöktürdü!.. Bildirinin başlığı bu, içeriğini varın siz düşünün…
İşte tüm bunlar “sol” adına söylenenler!
Bir taraftan savaş çığırtkanlığı yapıyorlar, diğer yandan solcu olduklarını belirtiyorlar. Düşüncenin sefaleti mi desek, yoksa bazı sefillerin düşüncesi mi desek karar veremedim doğrusu.
Öncelikle şunu belirtmek isterim ki, hangi gerekçeyle olursa olsun “bağımsız bir ülkenin işgali” sol bağlamda savunulamaz, nokta!
Hele hele, kendini çarlık dönemi diktatörü gören ve yeni bir ‘Rus İmparatorluğu’ yaratma hayali ile yayılmacı politikalar izleyen Putin’e payanda olmak hangi sol teoriye giriyor, merak ediyorum doğrusu!
Benim bildiğim sol ideolojinin; eşitlik-özgürlük-bağımsızlık-kardeşlik-barış-dayanışma vb kavramlar üzerinden anlatılması ve savunulması beklenirken, Rusya’nın silah gücüne ve Putin’in karizmatik liderliğine indirgenmiş biçimde “savaş-işgal-tehdit-ölüm” üzerinden hayata geçeceğini söylemek tek kelimeyle ‘zihinsel çürümüşlüğün’ işaretidir.
Bu abilerin bir başka açmazı da “Ukrayna’nın işgaline karşı çıkmak, ABD-NATO emperyalizmini savunmaktır” şeklindeki düz mantık önermeleridir ki, üzerinde tartışmaya lüzum bile yok. Çünkü emperyalistler arasında ‘ya burdasın-ya ordasın’ ikilemi üzerinden insanları tercihe zorlayan bir anlayışın esasen sol sayılması imkânsız. Emperyalizmin iyisi-kötüsü olamaz, o sürekli bir yıkım ve savaş düzenidir. Dolaysıyla her solcu, AB-ABD-Rus-Çin emperyalizmi başta olmak üzere tüm sömürgeci ve kan emici politikalara karşı durmak zorundadır. Aksi durumda zaten demokrat bile sayılmazlar.
Diğer taraftan, batı emperyalizmine ve onun yıkım getiren zihniyetine karşı mücadele etmenin yolu, Rus-Putin hegemonyasını desteklemek olamaz. Kendi halkını monarşi sopasıyla yöneten, ülkesinin yeraltı ve yerüstü kaynaklarını bir avuç oligarka peşkeş çeken, vurucu silah gücüyle komşularını tehdit eden zorba bir rejimi; sırf ABD-NATO yayılmacılığını bahane ederek meşru göstermek ‘ideolojik ahlaksızlığın’ nirvanası olsa gerek. Dahası böyle bir gerekçeyle haklı gösterilmeye çalışılan “Putin saldırganlığının” ABD’nin “önleyici müdahale” konseptinden hiçbir farkı da yoktur.
Bu ikiyüzlü yaklaşımın, gelecekte uluslararası arenada meşru-hukuki bir yönteme dönüşeceği ve ‘bazı büyük/güçlü devletlerin, bazı küçük/zayıf ülkeleri yutmasına’ neden olacağı ve sadece emperyalist saldırganlığa hizmet edeceği de ortadadır.
Kısacası, sol adına ‘işgali savunmak’ lakayıt bir aymazlıktır…
Peki, buraya nasıl geldik; tek cümleyle özetlersek: ‘Batı blokunun Ukrayna’yı gazlamasıyla fırsatı yakalayan Rusya’nın yayılmacı planları doğrultusunda’ geldik! Şimdilik bilemiyoruz ama belki de Rusya, ABD’nin kurduğu tuzağa düşmüştür! Çünkü batı bloku Putin’in saldırması için, ne gerekiyorsa yaptı. Rusya’yı adeta işgale teşvik ederken, Ukrayna’yı bilinçli şekilde ateşin içine itti. Batının piyonu Zelenski ise verilen talimatlara uyarak görevini yaptı; ülkesini asla kazanamayacağı bir savaşın yıkımına sürükledi! Anlaşılan bu süreç çok iyi düşünülüp, planlanmış bir stratejiye dayanıyor. Amaçları, Rusya’yı bataklığın içine çekmek olabilir. Bir başka ihtimal de iki süper gücün yeni bir paylaşım anlaşmasında mutabakat sağlamış olmasıdır. Bunu da zaman gösterecek, ama en azından şunu rahatlıkla söyleyebiliriz; bu işgal ABD’nin ekmeğine yağ sürmüştür. Süreç, birilerinin iddia ettiği gibi ABD hegemonyasının kırılmasına hizmet etmeyecek, tam tersine ABD’nin daha da saldırganlaşıp palazlanmasına yol açacaktır.
Kaybedenler kulübünün ilk üyeleri arasında Almanya’nın yer alma olasılığı çok yüksektir. Özellikle ABD’nin; ‘tüm Avrupa Rus tehdidi altında’ söylemine dayalı yeni bir politika izleyeceği kesin. Dolaysıyla ‘sizi ancak ben korurum’ mesajına yaslanarak, başta Avrupa ülkeleri olmak üzere tüm dünyayı otoritesi ve liderliği altına toplamak isteyecektir. Diğer taraftan başta savaş bölgesi ülkeleri olmak üzere dünyaya silah satmak için gerginliği sürekli tırmandıracak ve çatışmayı canlı tutacak politikalar izleyecektir. Böylece kan kaybeden küresel üstünlüğünü tekrar ayağa kaldıracak hem de savaş oyunları üzerinden batık ekonomisini kurtaracaktır.
Gelelim Türkiye’nin durumuna…
Osmanlı’nın son iki yüz yılı ve Cumhuriyetimizin bir asırlık tarihi boyunca sürdürülen denge ve tarafsızlık siyasetinin daima bize kazandırdığını ve ne zaman ‘yanaşma politika’ izlemişsek de sürekli zararlı çıktığımızı unutmadan hareket etmeliyiz. Dolaysıyla Atatürk Cumhuriyeti’nin tam bağımsızlıkçı ruhu doğrultusunda “yurtta barış, dünyada barış” yolunda hareket etmeye, anti-emperyalist bir tavırla diğer ulusların iyiliğini ve eşitliğini savunan uluslararası yeni bir stratejiye ihtiyacımız vardır.
Ve savaşın büyük bir insanlık suçu olduğunu; ülkelere kan, gözyaşı ve yıkım getirdiğini aklımızdan asla çıkartmadan, nerede savaş varsa karşısında durmalıyız.
Atatürk’ün vasiyeti ile bitirelim;
-Komşularınızın iç işlerine karışmayın,
-Rusya’yı tahrik etmeyin,
-Arapların arasındaki anlaşmazlıklara burnunuzu sokmayın,
-Her daim barışı savunun,
-Milletin hayatı tehlikeye düşmedikçe savaşın cinayet olduğunu unutmayın!…