Bugün 27 Eylül 2022, günlerden Salı… Yarın benim doğum günüm. Bugün ise annemin ölüm yıldönümü! Sabah saat 06.35… Hafif bir yağmur var seyrettiğim Maçka deresinin üstünde. Aceleleri varmış gibi hızlıca yeryüzüne düşen yağmur damlaları sanki derenin akışını daha net göreyim diye bir an yavaşça yeryüzüne süzülmeye başladılar. Artık zaman durmuş gibiydi. Damlalar yavaşladıkça yavaşlamış, gökyüzünde küçük kristal parçaları gibi asılı kalmışlardı.
Hipnotize olmuş gibi gözlerimi bu yağmur damlalarından alamıyorum. Yeni doğan güneşin aydınlatmasıyla damlaları daha net! Ve yansımamı onların içinde görüyorum. Ancak o kadar damlanın içinde sadece bir damlada yansımam görünmüyor. İşte o zaman anladım bu damlanın annemin gözünden süzülen son gözyaşı damlası olduğunu!
Gözyaşı damlası tüm yağmur damlalarının önüne geçmiş devasa bir büyüklüğe ulaşmıştı. Maçka deresini ve diğer yağmur damlalarını artık göremiyorum. Gözyaşı damlası beni 27 Eylül 2008 Cumartesi gününe götürdü. Unutmaya başladığım detaylar damlanın içinde bana görünüyordu.
Annemin eli elimin içinde “Beni bırakma!” dercesine değil, “Yanımdasın ya, o bana yeter!” diye tutuyor elimden. Yüzüne bakıyorum; çok zor nefes alıyor. Göğüs kafesi yerinden çıkarcasına kalkıp iniyor ve sen hiçbir şey yapamıyorsun elini tutmanın dışında. Bir anda nefesi duruyor; sanki öksürecek gibi geliyor sana ve hızla kalkıp inen göğsü dalgasız bir deniz gibi kalıyor.
O an gözlerine bakıyorum “Aç!” dercesine; ancak sol gözünden bir yaş damlası hedefine giden bir kurşun gibi beliriyor. İşte o an, gözyaşının belirdiği an, senin de kendini hatırladığın andan, şimdiki ana kadar, onunla geçirdiğin hayatın, film şeridi gibi başlıyor o damlanın içinde!
Gözyaşı gözün ucundan bir damla olarak doğuyor, arkasında bir yol bırakarak şakağa doğru yuvarlanıyor, sonra bir dağın tepesinden aşağa akarcasına yanağa doğru hızlanıyor. İşte o zaman diliminde sen onunla geçirdiğin hayatı tekrarlıyorsun. Bir mucize gibi bu kısacık süreye bir yaşamı sığdırıyorsun.
Elini tutan el, elinin onun elini tutmaya ihtiyacı olduğunu hissediyor; çünkü o “Yanımdasın ya bana yeter!” diyen el, elini tutamaz hale geliyor. Bir anda, bu yaşam sürecinin tekrarında, bir ses sana “Başın sağolsun!” diye sesleniyor. Öyle derinden geliyor ki ses hayal görüyorum gibi algılıyorsun. Ancak ses kararlı ve seni hayalden uyandıracak, başın sağolsunu tekrarlıyor ve duymayı geciktirebilmek için düşünmediğin o kelimeyi söylüyor: “Onu kaybettik.”
İşte o zaman, tamamen hayatını beraber geçirdiğin zaman tünelinden çıkıyor, ne kadar güçlü bir insan da olsan, ne yapacağını bilmeyen bir çocuk saflığında kalakalıyorsun.
Birden Maçka yönünden hızlıca esen rüzgar devasa büyüklüğe gelen damlayı bir balon gibi Meksila tarafına doğru sürükledi. Bakışlarımın arasından damla kaybolmuştu. Tarih bugünkü güne dönmüş, zaman yolculuğu iki dakikada son bulmuştu.
Camın önünden ayrılan gözyaşı damlasının yerini hızlı bir şekilde toprağa kavuşmak isteyen seri yağmur damlalarına bıraktı. İsteksiz akan Maçka deresini “Hayat verir!” diye düşündüğüm damlalar seri şeklinde denize kavuşmak için dereye doğru süzülüyor, dereye isabet edenler ellerini havaya kaldırarak suya dalıyorlar.
Sabah daldığım bu yağmur damlalarının etkisinden çıkıp hayatın gerçekleriyle boğuşmak üzere evden çıkıyorum anne!
Mekanın cennet olsun Kamuran Hanım!