Harf devriminin en büyük nedeni kuralların çokluğudur.
ARAPÇADAN BAZI KURALLAR
Arapçada 28 harfin 28’i de sessizdir
Harflerin başta, ortada ve sonda oluşları farklı şekillerdedir
Arapçada “ü” harfi yoktur
Arapçada 11 harfin Türkçede karşılığı yoktur
Arapçada harflerin 22 tanesi hem kendinden önce hem de kendinden sonra gelen harfle birleşir
Arap harflerin 6 tanesi kendinden sonra gelen harfle birleşmez
Arapçada büyük harf yoktur
Arapçada dişi varlığı gösteren sözcüklerin sonuna yuvarlak “te” eklenir
Arapçada erkek özel adların veya sıfatların sonuna “vav” ve üste yatay çizgili “nun” getirilerek çoğul yapılır
Arapçada dişi ismin sonuna yuvarlar “te” atıldıktan sonra “elif” ve yuvarlak olmayan isimsiz “te” harfleri getirilerek çoğul yapılır[1]. . .
Bu kurallar ve farklı okunuşlar Türk insanının okuryazar olmasını zorlaştırmıştır. 28 harfin 28’inin sessiz oluşu bizim “sesbilgimize” hiç mi hiç uymaz. Arap sözcüklerinin yazılışları ve okunuşları arasında da farklılıklar vardır: “bargir” yazılan “beygir”, “gögercin” yazılan “güvercin”, “gelüp” yazılan “gelip”, “gizlü” yazılan “gizli” okunmaktadır.
ARAPÇA, FARSÇA VE TÜRKÇE KARIŞIMI “OSMANLICADAN” BAZI KURALLAR
Türkçedeki “p”, “ç” ve “j” sesleri Osmanlıcada “b”, “ç” ve “z” harflerine iki nokta eklemek suretiyle elde edilir.
Türkçe ve Farsçadaki “g” harfini Osmanlıca elde etmek için “kef” harfinin üzerine bir çizgi konur
Osmanlıcada “Elif”, “dal”, “zel”, “re”, “ze”, “je” ve “vav” harfleri kendilerinden sonra gelen harflerle birleşmezler
Osmanlıcada “Elif”, “vav”, “he” ve “ye” harfleri hem sesli hen de sessiz harflerdir
Osmanlıcada “vav” ve “ye” harflerinin sözcük başında sesli olabilmesi için kendisinden önce bir “elif” bulunması gerekir
Osmanlıcada “be”, “pe”, “se”, “zel” ve “ye” harfleri başta, ortada oldukları zaman, yukarıya doğru diş halindedirler
“Vav” Türkçede “o,ö,u,ü” Arapça ve Farsçada uzun “u” ünlüsünü gösterir
Osmanlıcada 27 sessiz harf vardır; bunların “ te”, “se”, “cim”, “dal”, “ze”, “je”, “sin”, “şin”, ve “kef” harfleri ince sessiz; “ha”, “hı”, “sat”, “dat”, “dı”, “zı”, “ayın”, “ğayın” ve “kaf” kalın sessizlerdir[2]…
Değerli okurum, Osmanlıcada olan 27 harfin de 27’si sessizdir. Yazılan kuralların1/5 yazılmamıştır, desek yanlış olmaz. Bu kuralların Türkçenin sesbilgisi ile uzaktan yakından hiçbir ilgisi yoktur. Bu dil kendini gizlemek, kendini üstün görmek, kendini farklı görmek adına oluşturulan bir dildir diyorum. Daha iyi anlaşılsın için şu örneği vermek durumundayım: bakıldığında “kel”, “gül” ve “gel” sözcüklerinin aynı şekilde yazıldığını, ama ayrı okunduğunu göreceksiniz
Yaklaşık 400 yıl Türk insanı sarayın dediğini ve yazdığını anlayamadan yaşamıştır. Bu yazıyı öğrenenlerde öğrendiğini öğretmekten uzak durmuşlardır. Çünkü bu işi ayrıca getirim kapısı olarak da görmüşlerdir. Bunu yapanlar daha çok Arap ülkelerinden getirilen ve saraya ve medreselere yerleştirilen sözüm ona “çelebiler” ve yerli gerici Arap ekini hayranları olmuştur.
Sadece bu kurallar yumağı yüzünden Harf Devrimi yapıldı desek yeridir, diye düşünüyorum. Bizleri bu kurallar yumağı durumda cahil bırakan, savaşlarda ve ırgatlık durumlarda kullanan yönetimden kurtarıp kısa zamanda okuryazar bir birey olmamızı sağlayan, “Harf Devrimi” ni gerçekleştirerek gerici anlağın uygulamalarını rafa kaldıran, kutsalımızı okuyup anlamamızı sağlayan ulu önder Atatürk’ü tekrar saygıyla anıyor, bizi aydınlattığı gibi yeri de aydınlık olsun diyorum.
[1] Prof. Dr. Cemal Muhtar-Prof. Dr. Mehmet Maksudoğlu, açıklamalı Arapça, İstanbul, Aralık 2011,Ensar Neşriyat Tic. A.Ş, s. 9’dan 43 sayfaya kadar.
[2] Prof. Dr. Faruk K. Timurtaş, III Osmanlı Türkçesi Grameri, 5. Baskı, Umur Reke Matbaası, İstanbul 1985, s.4,12,13,19,20,21