Sizi bugün biraz gerilere götüreceğim. Henüz televizyonun hayatımıza girmediği, bilgisayarın adını duysak ne olduğunu bilmediğimiz, cep telefonlarını bırakın ev telefonlarının hayatımızda olmadığı, her evde bir dikiş makinesinin baş köşede olduğu yıllarda bizim nesil radyo programı olan ‘Arkası Yarın’la büyüdük.
Bugün bir masal gibi geliyor kulağa ama gerçek bu! Hayal gücünün sınırlarını zorlayan, tasvir sanatını üst boyuta çıkartan bir radyo klasiğiydi. Seslendirenler radyodan çıkar bizi hayal alemlerine doğru uzun bir yolculuğa çıkarırdı. Karakterleri ailemizle yanyana dinler, ama herkes kafasında farklı canlandırırdı. Ayrıca, gece vakti dinlenilmesi durumunda, tiyatronun türüne göre insan davranışı şekillenirdi.
Kış akşamları saat altıya kadar işlerimizi bitirmek isterdik, yerimizi almak için. Herkesin oturduğu bir yer vardı evde. Yanımızda portakal ve kavrulmuş fındık olurdu. Ben genelde üçlü koltuğun önünde, yerde otururdum daha rahat ettiğim için. Saat altıda bir sessizlik olurdu radyo açıldığında.
Bir önceki gün heyecanlı yerinde bıraktığımız ‘Arkası Yarın’ başlıyordu. İlk müziğini duyuyorduk oyunun. Sonra oynayanların ismini, daha sonra kısa bir özet yaparak başlıyordu ‘Arkası Yarın’ bıraktığı yerden. Çok heyecanlı olduğumuzu sessizliğimizden anlardı bizi görenler.
Bugünlerde çok sevdiğim cumartesi, pazarı sevmezdim o yıllarda. Cuma akşamı yine çok heyecanlı yerinde bırakırdık ‘Arkası Yarın’ oyununu. Cumartesi ve pazar günü geçmek bilmezdi zaman. Bizi avuturdu o günlerde gittiğimiz sinema filmleri. Renk, Melek, Sümer, As, Konak, Saray sinemaları…
Hep merak etmişimdir ‘Arkası Yarın’da çıkan kapı gıcırtısını nasıl yaptıklarını. “Seslendirme odasına eski bir kapı mı getirmiştiler?” diye, düşünürdüm daha ilkokula başladığım yıllarda. O zamanlar fark etmiştim evimizde kapıların hepsinin gıcırdadığını. Annemin dikiş makinesinin yağı ile kapıların menteşelerini yağlardı abim.
Çok güzel bir Türkçeyle konuşurdu seslendirme yapanlar. Ben onların oynadıklarını düşünürdüm stüdyoda. Hep onları seslendirme yaparken görmek istemişimdir o zamanlarda. Gerçi şimdi de merak etmiyor değilim, o anı görmek, o anı yaşamak mutlu eder beni.
Ha, bu arada unutmadan söyleyeyim, bir de akşam dokuzda olan ‘Arkası Yarın’ vardı o saatlerde. Aklımda kaldığı kadarıyla onun oyun türü korku içeren oluyordu. Müziği bile korkutuyordu beni, yorganın altında çok dinlemişimdir o ‘Arkası Yarın’ları. Akşamları mezarlık yanından geçtiğimde, aklıma gelirdi o çalan müzik. Korkarak geçerdim, beş altı adımda bir bakardım arkama.
Şimdi ise diziler aldı ‘Arkası Yarın’ların yerini. Oturduğum yer değişti, dinlediğim insanlar değişti, düşüncelerim değişti, yaşım değişti, Maçka değişti, Trabzon değişti, Türkiye değişti. Hayatıma başka insanlar girdi. Hayatımda olan insanlar bir bir beni terk etti. Kimi ebediyete, kimi hayatın başka bir yerine… Sadece hayatımda tuttuğum takım değişmedi.
Şimdi bu yazıyı okurken siz de gitmişsinizdir o yıllara. Kimbilir, neler, neler canlanmıştır benliğinizde. Sizi bilmem, ama benim o günlerim çok güzeldi. İnsanlar güzeldi, davranışlar güzeldi, komşuluk güzeldi, Maçka güzeldi, Trabzon güzeldi. Selam olsun o günlere.